Hikâyenin ne zaman, nasıl başladığını hatırlamıyorum. Sadece birşeylerin eskidiğini, yıprandığını, kaba saba figüranların baş kahramanın yerine geçtiğini biliyorum.
Ne yana dönsem aynı şeyi görüyorum. Başım avuçlarımın arasında düşünmek kadar anlamsızca geliyor aklımdan geçenleri kağıda dökmek. Düşündün de n’oldu ki diyor iç ses. Kime ne faydası dokundu? Düşündün, sancılandın… kafanı duvarlara vurdun tut ki… -Neye yarar? Kim dinler seni, kim duyar?
Neyi değiştirmek istediğinin ve niye değiştiremediğinin farkında mısın?
Sus, yeter.
bilmiyor muyum bütün bunları sanki. Ama ….
-Aması ne? Elin kolun bağlı, oturuyorsun işte. Hep şikayette, yakınmadasın….. Beğenmiyorsan çek git.
HAYIR! gidecek olan ben değilim, o da değil, bizim gibi düşünenler de. Gitmesi gerekenler şimdi kıs kıs gülüyorlar bir yerlerde ama biliyorum, uzun sürmeyecek bu gülmeler. Kapıyı çarpıp çıkmanın kolaylığına sığınacağımı mı sandın?
-Gönüllü köleliğini sürdür öyleyse…
İsyan dolaşıyor damarlarımda, sen ne anlarsın. Kölelik tek bir yerde kabulüm. Ondan başkasına sonuna kadar asiyim.
-Öyleyse…
bildiğim gibi yaşayıp bildiğim gibi öleceğim.
-engel olacaklar
direneceğim
-susturacaklar
feryat edeceğim ve birgün sessizliğin ortasında fırtınalar bileyeceğim.
-Eeee…
-E,si önce seni adam edeceğim.