Melih Bayram Dede

DERGİBİ’NİN ÖYKÜSÜ

Ocak 1999’da yayınlanmaya başlanan Dergibi’nin öyküsünü kurucusu Melih Bayram Dede şöyle anlatıyor:

Takvimlerin 1998 yılı Aralık ayının son haftasını gösterdiği günlerde, internette bir edebiyat sitesi, benim tanımımla “Dergi gibi bir şey” çıkarmayı planlıyor ve bu “dergi gibi” şeye isim arıyordum. Bu konuyu, Mehmet Şeker’e açtığımda, şöyle dediğimi hatırlıyorum: “İnternette dergi gibi bir şey çıkarmayı düşünüyorum. Ama öncelikle bir isim bulmamız gerek!”.

Böyle bir girişten sonra Mehmet Şeker’den cevap geldi:

“Adı Dergibi olsun!”

Bu çok güzel bir isimdi. Hemen kabul ettim.

Şimdi zaman zaman düşündüğümde, “Dergibi” adının ne kadar isabetli bir karar olduğunu tekrar anlıyorum.

İşte Dergibi böyle doğdu. Türkiye internetinde ilklerden oluşu nedeniyle büyük ilgi gördü. Basında, özellikle de gazetelerin kültür sayfalarında haber oldu. Televizyonların internet programlarında yer verildi.

İlk etapta basılı dergilerde ürün yayınlayan dostlarımız, internette yayınlanan bir dergiye ürün vermekte çekingen davrandılar. İnternet onlara göre, yeni ve yabancıydı. Bir görüşe göre de, “suya yazılan yazı”dan farksızdı. Bu ve bunun gibi nedenlerden ötürü gereksiz de olsa, “İnternette edebiyat olur mu?” tartışmalarına şahit olduk. Zaman zaman bu tartışmalara Dergibi’den biz de katıldık.

Daha sonraları, internette edebiyata soğuk bakanların da, ürünlerini internette yayınlanan ve Dergibi’yi model alarak oluşturulan sitelerde yayınladıklarını gördük, mutlu olduk.

Aradan geçen yıllarda ise, büyük mesafe katedildi. Yeni edebiyat siteleri açıldı. Bunların kimi e-dergi, kimi ise edebiyat arşivi niteliğindeydi. Dergi formatında siteler kadar arşiv niteliğinde sitelere de ihtiyaç var kuşkusuz. Yine de biz şiir ve şair özgeçmişi arşivleyen sitelerden çok, yeni ürünler yayınlayan “dergi” formatında yayın yapan sitelerin sayısının artmasını tercih ediyoruz. Böylelikle, edebiyatta bir okul görevi gören basılı dergilerin misyonuna sahip sitelerin varolması sağlanabilir.

Ürün yayınlayan bir site olan Dergibi, yeni bir döneme girdi. Dergibi’nin bundan sonraki gelişimini/öyküsünü yaşayarak, birlikte göreceğiz.

EDİTÖRLER

Ali Ömer akbulut: aliomerak@gmail.com
Cahid Efgan Akgül: cahidefgan@gmail.com
Yunus Nadir Eraslan: yunusnadir@gmail.com

Bize Yazın

Çok Okunanlar

  • All Post
  • Adem Ağacı
  • Alıntı
  • Anlatı
  • Ara-lık
  • Beyaz haber
  • Buhara'dan Gelen Adam
  • Çay Molası
  • Çevgan
  • Çeviri şiir
  • Çocuk
  • Çöl Vaazları
  • Değini
  • Deneme
  • Dergi
  • Eleştiri
  • Genel
  • Gezi-Anı
  • Göz-lük
  • Günlük
  • Haber
  • Haiku
  • Hayatı Hakikiyye Sahneleri
  • Kitap
  • Kısa Kısa Söyleşi
  • Kusurlu Yazılar
  • Mavi Kalem
  • Mürekkep Lekesi
  • Öykü
  • Öykü Mahzeni
  • Röportaj
  • Şiir
  • Sinema
  • Söz Misali
  • Üryan Soruşturma
  • Üryan Söylenişler
  • Yazıyorum Öyleyse Varım
Edit Template

İki. Ağyar Gider Yâr Kalır

“Aldı benüm gönlümi n’oldugum bilimezem
Yavı kıldum ben beni isteyüp bulımazam”
Yunus Emre

Bahar yitikçiler çarşısıdır. Baharda öten her bülbül, kırmızısı yalazlanan her gül bir yitirişi dillendirir. Binbir cazibeyle arzıendam ederek gönlümüzü çelen harikuladelikler, bir güzelliğin içinde bizi tutmaktan çok, kaybettiklerimizin işaretlerini taşırlar. Bundandır, bahar aklını alır başından gider insanın.

Baharın güzellikleri, kopup geldiğimiz asli güzelliğin izlerini taşır. Evrendeki tüm güzellikler, varlığın ve insanın adı anılmayan zamanlarda içinde bulunduğu Hiç’likten gelir. İnsan varlık kokusunu almadan önce bir hiçliğin içindedir. O hiçlik, varoluşun bulaştığı bağımlılık ve bağlılık taşıyan her tür yoksunluktan uzak yâr kucağıdır. Hiçbir şeyin yoktur, hiçsindir, hiçtesindir lakin yârin şefkatli sarmalayışlarında her şey senindir. Hiçlikten oluşa atıldığında insan, her şeyin ortasında, her şeyle malul ve her şeye muhtaç bir yoksunluğa düşer. Mahrum eden bir hiçliktir bu; zengin bir fakirleşme. Vatandan uzakta bu gurbet yolculuğu her şeye bağımlı ve muhtaç kılar âdemoğlunu. Dünyaya, dünyadaki şeylere, everene bağlı ve bağımlısındır, kendi kendine akıp duran suya bağımlısındır. Ayaklarının altında çiğneyip geçtiğin toprak olmasa yaşamının sürmesi imkânsızdır. Ya o, hiç ortada yok gibi süren “hava” dediğimiz şey olmasa nefes alıp veremezsin. Anlaşıldığı üzere bunlar olmadan yaşayamazsın, varlığın her şeye bağlı ve bağımlıdır. Bunlar olmadan sen bir hiçsin. Yine hiçliğe gelip çattık gördün mü; insanın varlığı da aslında bir hiçliktir yani. Oysa bu bağlı ve bağımlı yoksunluk öncesinde insan Varlık’ın tüm güzellik ve imkânlarını içinde taşıyan mutlak Hiç’liğin içinde, her şeye ve her türlü güzelliğe sahip olarak vardır. Bu Hiç’lik yoksunluk yurdu değil, her şeyin içinde, içinde her şeyle bulunduğun tam bulunuşun olduğu yerdir. Yâr’in aguşunda huzurla ve sevgiyle ve tam sevilişle baş koyduğun asli vatandır Hiç’lik yurdu. İşte insanın “kendi” olarak bulunduğu asli vatanı bu mutlak Hiç’lik yurdudur. Oluş kokusunu alıp varoluştalık sevdasına düşünce insan, yurdundan ayrılmış, gurbete düşmüştür.

Yârden ayrılık ağyarın eline düşüp oyuncak olmak demektir. Yurttan ayrı düşüş de, kendi evinde kendin gibi olmak imkânını elinden aldığından yad ellerde kendini de kaybeder insan. Evinden, barkından ve dahi kendinden uzakta yaşayan göçmen, her şeyi özenle yapsa, hayata istekle tutunsa bile bunlar onu kendine getirici şeyler olmaz. Kendinin de sılasında yaşayan kendinden geçmiştir bir kez. Kendinden geçiş hiçbir şeyi “kendinde” göremez hâle getirir. Hiçbir şey hazır ve nazır değildir, üstelik her şey yabancıdır.

Yurttan ayrı düşmüş, kendinin de sılasında yaşayan göçmenler, yurttan her sese soluğa hasret yaşar dururlar. Her gördüğü güzellikte, her gördüğü açıklıkta, her iz ve işarette yurttan bir esinti arar durur göçmenler. Bu iz ve işaretlerin, bu kaybedilen kayıpların gaybında, gıyabında bir şefkatli kucak ararlar. Yârden, yurttan ve kendinden ayrı düşmüş göçmenlerin özleri özler [ereignis-aletheia]. Bu sebeple göçmenler, varlığın özgüleyici açıklığında [ereignis-aletheia] dururlar. Açıklığın basit, yalın ve şefkatli yakınlığında yol alırlar. Açıklık ayrılık izlerini koruyarak, kendi üzerine kapanarak gizi gizler. Açıklığın gizi çeker bizi. Henüz açılmamış patikalardan, basılmamış topraklardan geçeriz. Yârden geçmişiz biz bir kere, daha neden geçmeyiz ki? Lakin buradan yurda ve yâre giderken de eli boş gidilmez ki?

Yad ellerden, gurbetten yâre götürülebilecek en güzel hediye, kaybettiğin kendini bularak, kendine gelerek, kendin olarak gitmektir. Bütün bağ ve bağlılıklarından kurtulmuş, ağyardan yoksun ama yalnız kendin olarak gidilir yârin yurduna. Kendinden başka her şeyi üstlenerek, kendinden geçmiş bir şekilde çıkılmaz yârin huzuruna. Ağyarın pençesinden kurtulmuş, bütün bağ ve bağımlılıklardan azade üryan bir vaziyette, yalın hâlinle diz vurup yüz sürmelisin yârin diyarına. Gurbette, asli güzelliklerin kaybında, kendinin gıyabında seni kendinden geçiren her şeyden kendini kurtararak kendine gelmelisin. Kendine gelince insan, ağyar gider yâr kalır.

Yazıyı Paylaş:

Ali Ömer AKBULUT

Yazar

Dergibi editörü.

İbrahim | 24 Güzel söz; kökü yerde, dalları gökte olan güzel bir ağaca benzer.

Öykü Mahzeni

  • All Posts
  • Öykü Mahzeni
Boşluğa Karşı

5 Ekim 2023/

Felç olunca çekildiği Koşuyolu’ndaki evinde curcuna usulünde segâh şarkısını bestelerken Sadettin Kaynak, bir gece düşünde Karacaoğlan’ı gördü. “Üstad” dedi, ‘incecikten…

Üryan Söylenişler

  • All Posts
  • Üryan Söylenişler
İki. Ağyar Gider Yâr Kalır

3 Mayıs 2021/

“Aldı benüm gönlümi n’oldugum bilimezem Yavı kıldum ben beni isteyüp bulımazam” Yunus Emre Bahar yitikçiler çarşısıdır. Baharda öten her bülbül,…

Röportaj

  • All Posts
  • Röportaj

Kusurlu Yazılar

  • All Posts
  • Kusurlu Yazılar
Hasan Yılmaz

18 Ekim 2017/

Dün şair Hasan Yılmaz‘la beraberdim. Uzun süredir görüşme planları yapıyorduk ve bir türlü bir araya gelemiyorduk. En sonunda “artık emekli…

Edit Template