Yazarın Kitaba adını veren “Melek Kayıtları” öyküsüne Post Öykü’nün Temmuz-Ağustos sayısında rastlamıştım. İlk okuduğumda anı türüne çok daha yakın duran bu parçalar, yazarla paylaşılan saatlerin -belki de anların demeliyim- tutulan kayıtlarından oluştuğu izlenimini veriyordu. Yaşanan anların yoğun ve uzun anlatımından ziyade net ve panoramik fotoğrafıydı. Toplamda on yedi parçadan oluşan çok net ve çağrışım boyutu yüksek fotoğraflar da diyebiliriz bunlar için. Öte yandan ismi oluşturan kelime grubunun anlamı ve zihnimizde yaptığı çağrışımı ile her iki kelimenin tekil olarak anlam ve çağrışımının kitabın bütünlüğüne ve vermek istediği mesaja da çok denk düştüğünü söyleyebilirim.

Yazmak bir eylem olması itibariyle kayıt işidir. Yazılan her şey kaydedilmiş bir bilgidir. İnancımız gereği meleklere iman, eksiksiz bir imanın ikinci şartıdır. Yapıp ettiklerimizin içinden sağımızdaki melek iyiliklerimizi solumuzdaki de kötülüklerimizi kaydeder. İnancımız gereği her insana ait iki defterin olduğunu biz baştan kabul etmişizdir. O halde yazmak işi de fiil olması itibariyle iyiliği de kötülüğü de içinde barındırır. Doğallıkla fiillerinden sorumlu olan her Müslüman yazdıklarından da sorumludur. Abdullah Harmancı’nın son kitabı “Melek Kayıtları”nı bu nazarla okudum; daha doğrusu kitap, sürekli bir Müslümanın yaşama biçimi, düşünme biçimi, yazma biçimi noktasında dikkatimi uyararak kendini okuttu.

Anlatıcının, yaşadığı çağın yapaylığına, hissizliğine, bencilliğine, savurganlığına, vurdumduymazlığına, sorumsuzluğuna karşı aldığı tavır kimi paragraflarda öyle keskinleşiyor ki, modern bir yazın türü olarak öykünün bir hakikati dillendirmek dışındaki tüm gayelerini gölgede bırakıyor adeta. Bu tavrıyla yazar düşünsel anlamda öyküsünü ve öyküye bakışını da tarif etmiş oluyor:

“Bunca yapaylığın, bunca sığlığın, bunca iğretiliğin, bunca kansız, kalpsiz kelimenin, bunca ödeşilmemiş duygunun, bunca anısız, bunca tarihsiz cümlenin bir parçası olmaktansa, bunca harfi, bunca mürekkebi, bunca “megabayt”ı cenabet bir düşünceye bulamak hissinden kurtulamayıp suçlu suçlu, yenik yenik, insanların göz kaçırışlarıyla acımaktansa, bırakmak, hepsini bir koliye bırakıp koliyi de kilere bırakmak, çalışma odasının minderleri üzerine bağdaş kurup Evliya Çelebi okumak! Belki de doğrusu buydu.”

Abdullah Harmancı’nın “Melek Kayıtları”yla öykücülüğünde geldiği noktayı bir arkeoloğun tarihi bir eseri ortaya çıkarma serüveninde izlediği yöntem, sarıldığı azim ve yaşadığı heyecan ve vardığı neticeyi anlatarak belki özetleyebiliriz. Hiç şüphesiz bir arkeolog hedefine ulaşmak için tarih, coğrafya, sosyoloji yerine göre jeoloji, tıp vs. bilimlerinin disiplinlerinden elde ettiği bilgilerle geniş bir harita koyar önüne. Arkeolog bu bilgi ve tecrübeler neticesinde haritasını sürekli daraltmalıdır ki asıl hedefine ulaşabilsin. Varılan önemli noktalardan biri de yer tespiti olmalıdır; zira işin en yorucu, en ıstıraplı, en çileli safhası başlayacaktır. Yerine göre iğne ile kuyu kazılacak, devasa toprak yığını kaşıkla kaldırılacaktır. Bizim burada üç beş cümle ile bahsettiğimiz hikâye kimi arkeoloğun bir ömrünü almış kimine bir ömür bile yetmemiştir. Biz neticeye gelelim: bilgi, azim, çile ve çaba neticesinde ortaya paha biçilmez bir güzellik, binlerce yıl ötesinden bizim için saklanmış bir bilgi çıkacaktır ortaya.

Yazar önceki eserlerinde belirlediği hedef için bir alan tespiti yapmış ve giderek hedefe yönelik alanı daraltmıştır. “Melek Kayıtları”nda ise işin iğne ile kuyu kazma kısmı anlatılmaktadır. Modern toplumda kaybolmuş Müslümanın adeta bir arkeolog titizliğiyle ruhuna ve formuna zarar verme endişesi ve korkusu taşıyarak üzerindeki toprağı kaldırma çabası ve serüveni anlatılmaktadır. Bu iş yapılırken, melekleri incitmemek, onlara rahatsızlık vermemek için yoğun çaba sarf edilmiştir.

BUNLARIN ALTINI ÇİZDİM ÇÜNKÜ:

“Bu sefer dakikası dakikasına Müslüman olacağım! Olmazsam namerdim!” (Çok güldüm, Allah da seni güldürsün.)

“Hepsi topsu on dakika sonra…” (“Hepi topu” sehiv olduğunu düşünmedim. O sene Ramazan dünya kupasına kurban gitmişti; oraya gönderme var. Çok güzel bir buluş.)

“Uzaklarda bir bahçe, uzaklarda bir balkon, uzaklarda bir tabut olacak.” (Çok ürperdim.)

“Kelimem beni korur!!!! Kendini boşluğa bırakıverdi… Kollarını birer kanat gibi açmış, başını mümkün olduğunca yukarı doğru çekmişti.” ( Çok şaşırdım.)

“Bana çok benzeyen biri olduğuna göre ahirete inansın. Ahireti hep düşünsün.” (Çok anlamlı buldum.)

“Gaz pedalını kökledim.” (Bu cümleden dolayı ders kitaplarına girmez bu öykü, demişim)

“Eksi Bir” adlı öykü çok akıcı

“İspirto Renkli Kâğıtlar” adlı öyküyü çok beğendim,

 

İZ YAYINCILIK

Yayın Tarihi: 2016 / 151 sayfa

%d blogcu bunu beğendi: