Hu şiirlerinden sonra şair Erdal Çakır epey uzun bir süre Mekke ve Medine’de eğleşiyor. Şairin bu seyahatten dönüşünde ise okura hediye olarak Hz Muhammed SAV’in her yaşına bir şiir adadığı “Hüznün efendisine” nam naat kitabı düşüyor. Hu şiirlerinden “Muğni” serlevhalı şiirin şu dizelerinde şairin bir yol hazırlığında olduğunu görüyoruz:
“Medine’ye hicret edelim bozulmamış yeminlerimizden
Allah’ın Elçisi ikindilerini salsın yollarımıza, kum kum olalım
Akalım Ebubekr’in dostluğundan,
Mağaramızdan kuşkuyu kovalım
Selamlarımızı ak güvercinlerle uçuralım göklere”
Gönlünü Allah ve peygamber sevgisiyle doldurmuş her şairin ömrünün bir vaktinde dilinden bir naat süzülür; ya da ona bir naat armağan edilir. Hem “Hu” şiirlerini hem de “Hüznün efendisi”ni yazmak nasip olmuş bir şairi ancak “iki şeref madalyası sahibi şair” ifadeleriyle tavsif etmek gerekir. Şair gönüllerin çölleştiği şu vahşet çağında sevgiliye olan özlemi, namütenahi bir atmosfer kurarak anlamın sonsuz evreninde Hüznün Efendisi’yle bize geniş bir kapı aralıyor.
Girelim o kapıdan içeri. Kitaptaki altmış üç şiirin her biri için EFENDİM başlığı seçilmiş; bu bağlamda şiirleri bir bütün olarak da görebiliriz. İlk şiiri kalbe inen ilk duygu olarak görüyor ve çok önemsiyorum. Daha ikinci kıtada okuru yakasından tutarak silkeliyor, sarsıyor şair:
“Ya Resulallah hal bu, ahval bu
Mekke’nin bekâretine yontulmuş azgınlıklar
Kırdığın putları içimize dikiyoruz
Acıktığımızda helva görünür gözümüze Kâbe”
‘Hüznün Efendisine’ sarsma kuvveti ve patetik yoğunluğu yüksek şiirler barındırıyor. Şiirlerde dile takılan zihni oyalayan ritmi bozan kelime yok. Serapa bir ahenk içinde kendini okutan şiirler karşılıyor bizi. Burada ustanın musikiye olan hâkimiyeti de kendini belirgin bir şekilde hissettiriyor. Yüksek perdeden başlayan her şiir sahile vurup küçülen dalga misali son kıtada bir dinginlikle bitiyor. İlk şiirin son kıtasını konuya misal olarak verebiliriz:
“Efendim,
Gözyaşlarımı biriktirdim, kapına bırakıyorum
Ruhum her seherin şehidi,
Ruhum kefensiz
Sana selam, ehline selam ve sevdiklerine
Kahramanım, Efendim aleyhisselam”
Hâsılı cana şifa ruha gıda niyetiyle okunacak bu eseri okura ulaştıran Hece Yayınlarını tebrik eder; şair Erdal Çakır ağabeye iki cihan saadeti dilerim. Yazımızı okur için tadımlık bir naatla bitirelim:
EFENDİM (19)
Ey Nebi,
Sana kalbimden yakalandım
Ne var ki biz senin yollarında
Yürünmemiş bir gurbet
Duyulmamış bir dedikodudan daha fazlası değiliz
Cebrail’in kanatlarında çırpılmamış bir insanlık
Damarlarımızda cirit atan şeytana ellerinden teslim olan
Gel gel diyen, bak, burdan öte susmasını beceremem
Ağzımda kaybolmuş ne kitaplar ve ikindi sonraları
Minyatür kalıplarda soğumaya bırakılmış kavrayışlar
Şeytanımın ölü doğmasını çok isterdim kabarışları
Ne beylik bir dünya bu, bütün sularını içimden çekti
Zemzem’e ihanet kampanyalarına aldırış etmeyişim
Neye yarar ki hamd kapımın zembereği kırık
Rahman’dan inecek olanı bilmiyorum
Cebrail mi, yağmur mu, gök taşı mı, sitem mi
Mekke’de hatıralarına dolandığım serinliklerde mukim
Peygamber huylu vakitlere indirdim yükümü
Ya Resulallah
Burası senin evindi, şurası çocukluğun
Gençliğinde tüyü bitmemiş yetimin hakkıydı gözlerin
Seni bölüştüğümüzde bizden bir şey kalmıyordu elimizde
Mesela yağmurumuzu evimize kadar taşımıyorduk
Toprağın kırgın tarafından geçemiyorduk sükûnetimize
Ukaz’dan bir kez olsun çağrılmamış olmanın
Mahcubiyetini anlamıyorduk
Çünkü sen efendim,
Çünkü sen,
Denizlerini nefsimizden aşırarak kalbimize akıttın
Herkes gibi yürümüyordun, her şey kaçışıyordu önünden
Kendine yer açmaya çalışan bir gölge gördüğümde
Dizlerimin bağı avucuma birikmişti
Kalakalmıştım dizlerinin dibinde gayet memnun ve gölgesiz
Çünkü sen Efendim,
Çünkü sen,
Yakmıştın bütün yakılmışlıklarımızı yeniden
Yeni bir kalp inmişti gökten, yeniden yorumlanmıştık
Hadi devletler kuralım dedik, gönlümüz süvari
Akınlar düzenleyelim yıkılmış yerlerimize, deniz mehtap
Kıyılarımıza vurup köpürelim, kara göründü
Mekke göründü
Kâbe göründü
Cebrail de görünecek, vakit Arafat
Efendim görünecek en son
Başlangıçların başlangıcındaki ilk
İlk göründüğü yerden görünecek en son
Çocuk, gecelerinin tümünü toplayıp çıktı çocukluğundan
Rüyalarını birer sadaka olarak dağıttı, kapıştık
Şimdi şehrimizin orta yerinde ve tenhasında hasretimizin
Öyle serpiştiriyor gökleri üstümüzden, yıldız yıldız oluyoruz
Ya Resulallah
Yine çocuk olalım mı