Herhangi bir nedenle Kırklareli’ye vardınız.
Sabahsa çorbacıya, öğlense köfteciye girdiniz, açlığınızı doyurdunuz.
Yoruluncaya dek dolaştınız, soluklanmak vaktiniz geldi. Cumhuriyet Alanı’na doğru yürüyün.
Kent merkezindesiniz. Hamam’a bitişik Arasta’yı içinden ya da kıyısından geçerek Büyük Cami’nin karşısına gelin. Bu üç yapının her biri 1383 yılından kalıt Hızırbey Külliyesi’nin parçaları.
Hemen solunuzda kalan yormaz yokuşlu Karaumur Caddesi kentin atar damarıydı eskiden. Hele çarşambaları esnafın şenlik günleriydi. Bir işlevi daha vardır: O yolu kullanarak az akraba, az tanıdık taşımadık sonsuzluk durağına.
Karaumur’u sonra gezersiniz.
Şimdi karşıya geçerek Büyük Cami’nin ve önünde duran Alman Çeşmesi’nin sağındaki caddeye girin.
Yayla Caddesi’nin başlangıcındasınız.
İlerisi soluk kesebilen bir yokuştur. Ürkmeyin, şimdilik bu yolu çıkmayacaksınız. Kaldırımda, yolda yatan köpekler görürseniz ilişmeyin, onlar size ilişmezler.
Sağınıza baktığınızda Dibek Kahvesi’ni göreceksiniz.
Vitrininde bilmem ne zamandan kalan dibek taşı dikkatinizi çekecektir. Ben kendimi bildim bileli var. Yüz yılı aşkın bir geçmişten geliyormuş. Dönünce anlatırsınız, havanız olur. Dibek Kahvesi’nde yalnızca dibek kahvesi içilir.
Dibek’i Necip işletiyor bu aralar. Eskiden iplikçiydi, düğmeciydi. Şimdi kahveden kazanıyor ekmeğini. Yaşıtım. Çocukluktan bu yana arkadaşım.
Kahve içmek için size erkense, Hızırbey Çayevi hemen bitişiği.
Suat işletiyor. Bir iki yaş küçüktür benden. İlk gençliğimde kardeşim aracılığıyla tanımıştım. Eskiden manavdı. Şimdi çaydan kazanıyor ekmeğini. Yalnız çayla dükkân dönmüyor yargısına varmış ki ürünlerini çeşitlendirmiş.
Böylece iki insan, iki mekân sunmuş bulunuyorum yurttaşların bilgilerine.
Hangisine uğrarsanız selâm söyleyin. Oradadırlar büyük olasılıkla. Yoklarsa da çok geçmeden gelirler. Yorgun görünebilirler. Doğaldır, ayakta çalışmak kolay değil. Bir de yılların birikimi…
Askerlikleri dışında ikisi de Kırklareli’den ayrılmadılar sanıyorum. Doğdukları yer, büyüdükleri, doydukları, çoluğa çocuğa karıştıkları yer oldu. Böyle oluşu iyi mi, kötü mü? Onlara sormalı!
Çocukluk, ergenlik, delikanlılık, olgunluk… Umutlar, coşkular, sevinçler, üzüntüler… Geride kalan onlarca yıldan söz ediyoruz. Sıkıntıları, beklentileri herkesinkiler gibiydi demekle yetinelim, bugünkü iyi dilekleri gerçekleşsin dileyelim. Necip’in oğlu işe girsin, Suat’ın kızı istediği okulu kazansın örneğin…
Siyasal görüşlerini sormam, umursamam. Başkalarına nasıllardır bilmem, benim için ikisi de iyi insanlar. Yaşamın seni uslandırmadı mı, nasıl bunca güvenle övüyorsun sorusuna; bugüne değin bana hiçbir zararları dokunmadı, hiçbir kalleşliklerini görmedim yanıtını veririm. Yetmez mi?
Ayrıca arada bunca yıllık çay, kahve hatırı var üstelik.
Yeterince dinlendiniz; çay, kahve gereksiniminizi karşıladınız.
Haydi, o zaman Yayla’nın yokuşuna.