Körle körebe oynadın mı sen hiç?
Oynamadım.
Ben oynadım.
Birden yirmiye kadar değil de yüze kadar sayıyorduk. Kör arkadaşımızın saklanması uzun sürüyordu. O ebeyken de kuralları değiştiriyorduk. Yerimizi söylemesi ebelenmemiz için yeterli oluyordu. Ama o saklanınca birden yüze kadar sayıp gözümüzü açıyor, birden yirmiye kadar sayıp onu bulmaya çalışıyorduk. Yirmiye kadar bulamazsak o hiçbir zaman ebe olmuyordu.
Buluyor muydunuz peki.
Alanı tanıyordu. Pek bulamıyorduk. O bizi şaşırtıyordu.
O sizi nasıl buluyordu?
Nefes alışımızı işitiyordu. Arkadaşımızda zehir gibi kulak vardı. Sesten mesafeyi de söylüyordu.
Körle Körebe. İyi bir kitap adı olur, dedim.
Görüşüyor musunuz hâlâ?
Çok sık değil. Telefonla o da.
En son bir yıl önce oturup konuştuk. Eski günleri anımsayıp gülüştük. Çocukluğumuzun mekânları ve arkadaşları olsa körebe de oynardık yaşımıza başımıza bakmayıp.
Telefonu çıkarıp aradı.
Bir muhabbet ettiler, bir muhabbet ettiler, ağzım açık dinledim.
Aralarındaki iki kişilik argoya da bayıldım.
Daha çok sevdim arkadaşımı. Arkadaşını da.

%d blogcu bunu beğendi: