Bu yaşa gelmişsin, hala deli taylar gibisin. Aldığın bir nefesi bile ikiye bölüyorsun. Tereddütler, şüpheler, yan yatmalar, çamura batmalar… söylesene emin olduğun ne var. Yağmurda ıslanmıyorsun, karda batmıyorsun; gecede karanlık öğütüyorsun, gündüzde ışık. Aklına gelen yoluna, yoluna gelen aklına gelmiyor be adam! Hayata hep kapı aralığından bakmayı huy edindiğinden midir yoksa elinde sürekli bir kapıyla dolaştığından mıdır bütün bunlar. Soru sormayı pek seviyorsun da yok işte, yok yok, eksik olan bir şeyler var. Ya bunlar soruya benzemiyor ya da cevabı tükenmiş bir dünyayla gereksiz bir didişme içindesin.
Kendinle yan yana oturduğun oldu mu hiç. Hani şöyle sarmaş dolaş, kucak kucağa, yanak yanağa, teninin sıcaklığını veya kalp atışlarını duyduğun oldu mu mesela. Kızdığında küfrettiğin, kanın kaynadığında başını okşadığın, ağladığında gözyaşına mendil, güldüğünde yüzüne çizgi olduğun o kendin… o yüz bulaşığı o diş artığı o kendin.
Anlaşıldı… belli ki sözü aşka getireceksin. Her zaman yaptığın gibi. Sen her zaman mısın. Sen bütün ihtimalleri, bütün şeyleri kendinde toplayan o ‘her’ misin. Yapma… sen aşkta bir ihtimal bile değilsin. Aşka dair, örneğin diye başlayan cümlelerin bir tanesinde bile bulunmuyorsun. Öznesi sen olan bir örnekliğin hiçbir şeyle benzeşmeyeceğini bilmiyor mu insanlar. O halde sen neye benziyorsun. Olmadı. Şöyle sor: sen neye benzemiyorsun. Demek benzersizsin, öyle mi. Demek sen ‘hiçbir şey’le ‘her şey’in dışındaki o benzersizsin. Şeytana sorduğunda ne güzel cevaplar alıyorsun bak. Hadi gene günü kurtardın. Günü kurtardın da, ya sen.
Girme demiştim, boğulursun. Girme. Kıyısında kal insanın. Kendinden çıkma. Çıkarma başını kendinden. Kendinde boğul, boğulacaksan. Özenme. Boğulmasan da başka denizlerde, döndüğünde boğulacağın bir kendin kalmamış olabilir ortada. Boğulma ihtimalinin olmadığı bir kendilikte derinlik aramak ha. Kendinde boğulduğunda insan olarak çıkarırlar seni içinden. Başka denizlerde temiz bir ceset olma ihtimalin bile yok.
Bunları hep kendine söylüyorsun değil mi. Mecaz yok. Vallahi mecaz yok. Ne gördüysen onu söylüyorsun değil mi. Bazen göremediğin şeyleri de söylediğin oluyor ya, hadi neyse… Dilinin damarlarını kesersen, kelimelerin seyr-i sülûkunu tamamlar. Arınırsın demek istemiştim. Yanlış anlama. Kanamayan bir dil, cenazesi namazsız kaldırılan kelimeler kabristanıdır.
Sus artık. Susma keffareti tut. Sarfettiğin her boş söze karşılık bir günlüğüne dilini içine çek. Her ‘seni seviyorum’ sözüne karşılık bir aşkı azat et kalbinden. Aşk ol. Aşk ol ki sen olasın. Gerçek kul olamasan da kulluk taklidi yap. Allah de. Allah’ın isimlerini okşa ki Allah da seni okşasın. Öbür türlü ne olursun biliyor musun: Kendinin mukallidi.
Peki neye benziyorsun sen.
Bir dost (Selçuk Azmanoğlu) Buharaya benzetmişti bir zamanlar seni.
Ben o Buhara’dan da utanıyorum Selçuk, kendimden de.
12.12.2016
