Eminönü’nde Balık Ekmeğin İç Sesi
Deniz yosun kokuyor. Hayat da acı kokuyor. Ne demek şimdi bu? Nasıl ne demek? Nedir maksadın, neyi kastediyorsun? Bilmem, bir maksadı mı olmalı söylenen her şeyin? Tuhaf şey! Sen hep böyle durduk yerde çomak mı sokarsın gözlere? Ne alakası var efendim? Ne demek ne alakası var? Şuracıkta iki lokma için rahat vermedin, nefes aldırmıyorsun. Bu ne alınganlık efendim. Of yahu! Çattık belaya. Ekmeğin tadını, suyun rengini değiştiriyorsun. Galiba biraz kompleksiniz efendim; iki kelimeye tahammül edemiyorsunuz. Sizinle konuşmak istedim sadece. Hadi oradan bunaltma artık, tadında bırak diyorum. Derdim başımdan aşkın, hiç uğraşamam seninle. Nasihatlerini kendine sakla. Tamam da ne yaptım ki ben? Ne yaptım ki diyor, Allah’ım ya. Cinnet misin be? Sus diyorum, sus sus sus! Öyle demeyin efendim. Yakışıyor mu sizin gibi kibar birisine? Sen kimsin yahu enaniyet bozuntusu? Bırak bu Olric ayaklarını. Allah’ım nedir bu cehennem zebanisi. Sizin gibileri ne diye tıkmazlar Bakırköy’e anlamıyorum ki. Olmadık yerde, olmadık anda türüyorsunuz. Gizli parazitler. Anladık, bir zamanlar kitaplarda vardınız, popüler oldunuz. Şimdi çıkıp gidin hayatımızdan. Size ihtiyacımız kalmadı. Nasıl da kirli kelimeleriniz var; düşünceleriniz, hisleriniz gibi. Ya sabır ya sabır. Biraz sakin olun efendim. Biraz… Ne birazı; şundan biraz, bundan biraz, al biraz, ver biraz, ha biraz, de biraz, anlayış biraz, kavrayış biraz diye diye… Devamı efendim, devamı nasıl oluyor acaba? Sus artık! Allah aşkına sus, felaket tellalı, yürüyen felaket sus artık diyorum. Ama konuşacaktık ne güzel. Deniz güzel, balık ekmek güzel. Baksanıza çocuklar, martılar cıvıl cıvıl. Hayat çok güzel. Var mı bundan güzeli? Sus dedim, yalvarıyorum sus. Beynimin, kalbimin ritmini bozuyorsun. Önümdeki koca denizi dar ettin bana. Peki sustum efendim, afiyet olsun.
Zehir zıkkım…