İyi bir şairin bir dizesi uygarlıklardan, devletlerden çok yaşıyor.
Öyle.
İyi bir şairin bir dizesi o şairin milleti için bir ‘ülke’ sayılabilir.
Sayılabilir.
Kütüphaneleri dolduran binlerce kitaptan daha etkili olabiliyor iyi bir şairin bir dizesi.
Tabii ki.
Sonrasını dinlemedim.
Dinledim de, kös dinledim.
Unutulmayacak bir dize edebiyat tarihinden daha kıymetlidir gibi laflar da söyledi.
Ne söylediyse dilimle, başımla, susarak onayladım.
Sonra gelincik topladık.
Çiçekleri hemen mora sonra siyaha çaldı.
Yürüdük.
Bir küçük uçup ilerdeki çalılığa kondu.
Binlerce yıldır uçup konduğu gibi kondu.
Ayakkabılarımızı çıkarıp elimize aldık.
Paçaları sıvadık.
Gelincik demetlerini suya bıraktık.
Karşıya geçtik çaydan.
Birkaç çay taşı bulduk bilye gibi.
Tekrar suya fırlattık.
İlerdeki çitli bahçeden bir siyah köpek havlayarak saldırdı.
Kaçmadım. Köpeğe seslendim.
Yaklaşınca havlayarak duraladı.
Arkama baktım.
Yalnızım.
Çalıların arasında gözlerini gördüm.
Bakmadım. Baktım da kös baktım.
Bahçenin sahibi geldi.
Bu meyvelerin hepsini ben diktim dedi.
Güzel dedim.
Meyvesini kuşlar da yiyor dedi.
Öyle dedim.
İnsan kıyametin az sonra kopacağını bilse bile elindeki fidanı dikmeli dedi.
Elbette dedim.
Bize sofra hazırladı.
Köpek de sofraya oturdu.
Sofra da ne var anlatılmaz. Ayıp olur.