Malmö’ye gitmek üzere Kopenhang’dan ayrılıyoruz.
Yalnızca kent değil, ülke de değiştireceğiz.
Danimarka, Avrupa Kıtası’nın epey kuzeyinde ama İskandinavya Yarımadası’na ve İsveç’e göre güneyde kalıyor.
Sağımız, solumuz, üstümüz deniz.
Denizin altındaki bir tünelde, dört kilometreye yakın uzunluktaki bir alt geçitte gidiyoruz.
Drogden Tüneli’nden çıkıyoruz.
Malmö’ye yaklaşık sekiz kilometre uzunluğunda bir köprüden varacağız.
Dileyen bu iki kent arasındaki yolculuğu trenle de gerçekleştirebilir. Kopenhag’ın çok canlı bir istasyonu var. Dükkânları, kafeleri, döviz büfeleri…
Köprü (The Bridge) adlı polisiye dizinin en ilginç sahnesi, bizi İsveç’e götüren bu uzun Öresund Köprüsü’nde çekilmiş. Dizi, üst kısmı İsveçli bir kadın siyasetçiye, alt kısmı Danimarkalı bir fahişeye ait ikiye bölünmüş bir cesedin Köprü’de, bulunmasıyla başlıyor.
Köprü, yapay bir adanın üstünde. Malmö’ye doğru solda, kuşlarla dolu yapay bir ada daha var.
Sağımızda rüzgâr değirmenleri. Denizin içindeler.
İsveç’e giriyoruz.
Köprü’nün ortasında Denmark – İsveç yazıyor. Oradan anlıyoruz ülke değiştirdiğimizi.
Köprü’nün etrafına binalar yığılmamış, ferah bırakılmış.
Malmö, çelik endüstrisiyle tanınan bir kent.
Yemyeşil bir ovada, çiçeklerle süslü bir kent.
Mantarı ünlüymüş.
Sanayileşirken güzelliğini yitirmemiş gözüküyor.
Tuğla görünümlü binalarıyla dikkat topluyor.
Sanayi bölgesindeki binalarda yoğun olarak metal ve cam kullanılmış.
Merkez Tren İstasyonu binası görkemli. Hemen yanında Storgardet.
Elimize birer dondurma alıp şehri dolaşmaya koyuluyoruz.
Bakımlı bir kent. Malmö, Kopenhang’a göre daha temiz. Yollar tenha. Sessiz, sakin, hoş bir şehir. Burada da çok sayıda heykel var.
Arnavut kaldırımı taşlarıyla döşenmiş bir alanda kurulu semt pazarındayız.
Domates, bezelye, limon, pırasa, mısır, soğan, havuç, çilek, patates (potatis deniyor), portakal, elma, armut, ananas (son günlerin meşhur meyvesi), şeftali. Fiyatlar ortalama otuz Kron.
Su almak üzere bir bakkala giriyoruz.
Bakkalın adı Rıza. Azerbaycanlı. Annesi Ferzan adında bir Türk, babası Zarei adında bir Fars. Otuz altı yaşında. Bekâr. Yirmi beş yıldır burada yaşıyormuş. Gelmeden önce on iki yıl Türkiye’de çalışmış.
Malmö’de çok sayıda Konyalı Türk yaşıyormuş.
Türkçe konuştuğumuzu duyan biri yolumuza çıkıyor.
Yüzü kıpkırmızıydı. Kendini tanıtıyor. Doğan’mış adı. Kırk dört yıldır buradaymış. Türkiye’nin neresinden geldiğini sormak aklıma gelmedi. Garsonluk yapmış. On iki yıl önce emekli olmuş.
Kötü bir alışkanlığı varmış. Kumar oynuyormuş. Acele para lazımmış; fazla değil yirmi Kron.
Bizden istedi.
