Vapur iki noktaya aşağı yukarı eşit uzaklıkta. Yani hareket ettiği yer ve varacağı yere . Ben ve vapur denizin tam ortasındayız. Ay ışığı suyla dans ediyor. Denizde boğulmak nasıl bir duygudur diye düşünüyorum tam bu zamanda. Nereden geliyor bu soru aklıma bilmiyorum ama yine de sormadan edemiyorum. Hani tam ortada olmak ve kıyıya en uzak noktada bulunmak. Denize düşmüş gül gibi düşmek ateşe, yada sarılacak yılan bile bulamamak. Bulduklarına da sarılamamak. Peki ya ölmek nasıl bir duygudur. Bunu şimdi kime sormalı. En usta yazar yazabilmiş midir ölümünü. Yada hayallerindeki ölümü mü yazmıştır.
Aman Allah’ım tüylerim ürperiyor. Nefesim daralıyor. Boğuluyor gibi oluyorum birden. Başka şeyler düşünmeliyim diye kaçamak yapıyor bir an uzaklaşıyorum.
Dalgalar uzaklaşıyor vapurdan, çarpıyor ve beyaz renkli ebrular çiziyor denizin üzerine. Bir şeye takılıyorum bir olan dalga bir daha olmuyor. Geçenlerde bir ebruzenle konuşmuştuk diyordu ki. “Her ebrudan dünyada bir tane vardır, bir ebruzenin bir ebruyu birkaç kez yapmasına imkan yoktur.”
Bu dalgalarında bir daha aynısı oluşmuyordu. Hepsinden bir tanecik çarpıyordu vapura ve hızla uzaklaşıyordu. Bir daha bir daha. Dalgaların resmini çizdiğini iddia eden ressam belki de hayallerindeki dalgaların resmini çiziyor ve bize bunlar işte gerçek dalgalar diye sunuyordu kimbilir.
Karaya yaklaşıyoruz. Çılgın şehrin, beyaz yüzlü insanları ayakta uyuyarak evlerine koşuyorlar. Bense buğulan hayallerimi denizin en orta yerine bırakarak karada boğulmadan yaşama savaşı vermek üzere dalıyorum kalabalıkların içine.
****
İstanbul dan bende kalanlar…
***
ilk soru ;
sen hiç aşık oldun mu ?
ikinci soru: sen hiç namaz kıldın mı?
F. Gemuhluoğlu
***
Aşksız olma ki ölmeyesin.
Mevlana
***
Şehir çıldırmış olmalı…