Hayırdır inşallah, her yerden atlar çıkıyor, yağız, doru, al, kır, bir güzel Allah’ım, bir güzel, seviyorum, burunlarını öpüyorum, yelelerini öpüyorum, bizim evin o bir karış bahçesi sanki bir ova kadar genişmiş, durmadan yeni atlar geliyor, hepsi birbirinden güzel, bunlar kimin için geliyor, binicileri kim, bir hazırlık mı var, atların güzelliğine dalıp bunları düşünemiyorum, Allah canımı al, bu atlara bir şey veremedim diyorum, aklıma kuru üzüm geliyor, içeri giriyorum, kuru üzüm torbasını aldığım gibi dışarı çıkıyorum, atlar gitmişler, bir üzülüyorum, bir üzülüyorum, uyanmışım, hala iç çekerek ağlıyorum, hayırdır inşallah, ben bu kadar güzel atı bir arada görmedim…
Güzel rüya görmüşsün, dedim.
Bilmem mi, dedi.
Gözbebeklerinde yılkılar bir dağı aştılar.
Dedesi süvari albayıymış.
Çocukluğunda bir kere binmiş de ata.
Anlatıyordu tam çocukluğunu, durdu, bak dedi, rüyada son gelen at dedemin atıydı ya. Nasıl tanımadım.
Dur dedi, bir sadaka vereyim bir fakire, dedemi görmüş gibi oldum.
Kime vereceksin dedi arkadaşım,
Benim fakirlerim var, dedi.
Bir evi daha varmış, babaları ölmüş üç çocuk kalıyormuş orda, anneleri de çalışamayacak kadar hastaymış.
Dedem dedi, Suriye Cephesinde de görev yaptı.
İçim cız etti.
Toynakları ve yeleleri ateşten binlerce at atar damarımda koşturdu.
Burnum sızladı.
Arkadaşım söylediğinden utandı.
Teyzeye niye geldiğimizi unuttuk.
Başımızı öne eğdik.
Türkiye Türkiye’den büyük dedik sessizce.