30 yıl önce eski kitaplar satan bir kitapçıdan almıştım.
Üçüncü sahibi olmalıyım.
Biri, kırmızı kurşun kalemle çizmiş satır altlarını.
Aynı kalemle notlar çıkmış.
Birinin adı yazıyor kitabın ilk sayfasında.
Yazı aynı değil okuyanla.
Başka bir yazıyla biri kitabı yine birisine hediye etmiş.
Okuduktan sonra son sayfasına okuma tarihimi yazmıştım kurşun kalemle.
Altını çizdiğim satırların kurşunu grileşmiş, kenarındaki mimlerin kuyrukları silikleşmiş.
Evime hırsız girmedi.
Birine ödünç verdim onun evine mi hırsız girdi, yoksa taşınırken ayıkladı, ne bileyim bir kütüphaneye bağışladı oradan mı kâğıt toplayıcılara, çöpçülere, hurdacılara, oradan sahaflara düştü bilmiyorum.
Dün sahafı dolaşırken elime aldım.
Silik sayfasını açınca tanıdım.
Şaşkınlığımı dile getirmedim.
Birkaç eski kitapla birlikte aldım.
Sayfalarını karıştırdım.
Altını çizdiğim yerleri okudum.
Niye altını çizdiğime şaşırdım, gülümsedim, başka satırların altını çizmek istedim, çizmedim.
Benden başka yeni okuyan var mı diye merak ettim.
Yoktu.
Ondan mı dönüp dolaşıp beni buldu diye bir cümle geçti kafamdan.
Arkadaşlarını özlemiştir belki diye ikinci bir cümle…
Çok sevmiştim, ayrılığa dayanamadı diye bir üçüncü cümle daha…
Saçmalama dedim kedime sonra…
Niye fark etmedin bunca yıldır ayrılığını…
Ne zaman ayrıldığını düşündüm, bulamadım.