Soruşturma adı: Üryan Soruşturma
Soru: Söz’de Yunus, Siz’de Yunus… Söz’ün varlığa tercüman oluşunda Yunus ve bu tercümanlığın sizde bulduğu karşılıkta Yunus…”
Cevaplayan: Mustafa Aracı Yazar – Öğretmen – Ehlidil
Söz’de Yunus
Her şeyden önce Yunus bir “insan patlaması”dır.
Çünkü o, muhabbeti insaniye mektebinin ser muallimidir.
Bu mektepte önce “Elif” okunur, “Söz” gücünü “Elif”ten alırdı.
Bu mektepte söz derin, munis ve yumuşak söylenirdi.
Kelîmullah olan Musa peygamber “yumuşak söz” (Taha 44) söylemekle emrolunmuştur.
Ham, taş kesilen, kayalaşan, benlikte firavunlaşan neresi varsa orasını ancak ve belki “yumuşak söz” darmadağın edebilirdi. Öyle de oldu.
Sözün bu yumuşak gücünü keşfeden Yunus şöyle demiştir:
“Söz ola kese savaşı söz ola bitire başı
Söz ola ağılı aşı bal ile yağ ede bir söz”
Sözle ilgili olarak şunları da şiirleştirmiştir Yunus:
“Sözü pişürüp diyenün işüni sağ ide bir söz”
“Yunus bu sözleri çatar sanki balı yağa katar”
“Yunus bir söz söyledi hiçbir söze benzemez
Cahiller içinde örter mana yüzünü”
Buradan hareketle diyebiliriz ki Yunus;
Kendini bilenler için sözü pişiren,
kendileriyle cedelleşenler için sözü çatan,
kendini bilmeyenler için sözün yüzünü örten,
nihayet gönülleri bulandırmasın diye de “sözü süzerek” söyleyen adamdır.
Kısaca;
“Kişi; sözün hamını, kemini, demini bilmeli” demiş Yunus.
Siz’de Yunus
Rivayet edilir ki, Hacı Bektaş-ı Veli kapısına gelen Yunus için:
“Sorun bakalım ne ister, buğday mı, himmet mi?” der.
Yunus, viran olası hanede evladü iyal var diyerek önce:
“Bana buğday gerek” der.
Sonra o da Neyzen Tevfik gibi:
“Feleğin kahpe başında paralansın parası,
Ben güzel sevmeye geldim, değil ekmek yemeye”
der ve ” yeşil ekine düşen yel gibi”
Şeyh Taptuk, Yunus’un gönlüne değiverir.
Önce dergâha odun temin etmeye memur edilir. Odun, Yunus’un ham benliğidir; yanacak, pişecek ve ham ruhlu tomrukların içinde bir insan olacaktır. Şeyhinin “Sen hâlâ dünya kokuyorsun” sözü üzerine her şeyi, evlad ü iyali de terk edip artık “üryan” gezmeye başlayacaktır. İşte tam bu noktada Yunus benlikte ölüp, ruhta dirilecektir ki, yeryüzü bu çapta bir inkılaba şahit değildir. Bu noktada diyebilirim ki, benim için Yunus, insanı ölüme hazırlayan büyük sanatkârdır. İçine-dışına dünya sinmiş, “aşırı dünya yoğunlaşması yaşayan” insana “nefes” üfleyen bir derviştir.
Tarkovski, “Sanatın amacı, daha çok, insanı ölüme hazırlamak, onu iç dünyasının en gizli köşesinden vurmaktır.” der. İnsan, ömrünü esip geçen yele, tabutu çocukluk neşesi olan ağaçtan ata, mezarı eve, Azrail’i buğday tanelerini öğüten değirmenciye, örtmece becerisiyle benzeterek ölümü insana yakınlaştıran ve sevdiren bir sanatkârdır.
“Gönlüm mezara sığmaz” diyenlere Yunus, “gönlün sığdığı yere gövde de sığar” diyerek varoluş sancısını dindiriyor. Yunus bu yönüyle tektir ve geçilmezdir.
Üstelik Yunus, “sözlüğe ihtiyaç duyulmadan okunan şairdir” de.