Masası, yazlığında camın kenarındaydı.
Sabah erken kalkar, bir saatten fazla çalışır, sonra kahvaltı yapar, denize iner, denizden çıkınca uyurdu.
Öykülerini renkli defterlere yazardı.
Asistanı bunları bilgisayara geçer, yayıncıya gönderirdi.
Kırmızı kaplı defterine kısa öyküler yazdı.
Tam, Sait Faik ödülünü alacak öyküler diye geçirdi içinden.
Son öyküyü de kurşun kalemle yazdı.
Defteri kapadı.
Üzerini eliyle sıvazladı.
Masadaki kitapların üzerine koydu.
Kendine bir kahve yapmak için mutfağa geçti.
Tekrar odasına girdi.
O da ne?
Masanın üstünde bir karga.
Öykü defteri gagasında.
Aman demeye kalmadı, karga açık pencereden havalandı, kasabanın üzerinden uçtu, uçtu, uçtu, kasabayı çevreleyen ormana doğru gözden kayboldu.
Kopyası da yoktu.
Gitti Sait Faik ödülü!