Nevhiz Tanyeli’nin, Türk figüratif resim sanatında özgün bir yeri vardır. Kendisi uzun yıllardır resim sanatına değerli eserler vermiştir. Gençliğinde Neşet Günal, Bedri Rahmi Eyüboğlu ve Cemal Tollu atölyelerinde eğitim almıştır. 1966’da Paris’te, F. Leger adlı bir galeride sergisi olmuştur. Paris’te 1971-1975 arasında uzmanlık derecesinde sanat eğitimleri almıştır. Birçok Avrupa ülkesinde resim sanatı üzerine incelemeler yapmıştır. Bunlar arasında, Francisco Goya üzerine kapsamlı bir araştırması vardır. Türkiye’ye döndükten sonra birçok üniversitede eğitmen olarak çalışmıştır. Akademik eğitimi sonrasında profesör unvanını almıştır.
Nevhiz Tanyeli, tıpkı Neşet Günal, Neş’e Erdok, İbrahim Balaban gibi seçtiği resim konularını gündelik yaşamın içinden almıştır. Yaşamın özünden aldığı insanı biçimlendirmiş, onun üzerinden temayı belirlemiştir. Resimlerinde izleyen üzerinde düşündürmek, sorular sordurmak ve yanıtlar aratmak, tedirgin etmek, insanın içselliğini yansıtmak gibi temel konular vardır. Sanatını bu anlamda insan teması üzerinden evrensel ilkelere taşır ve insan-insan, insan-yaşam, insan-çevresel koşullar altında kuşatır ve donatır.
Sanatçı, resimlerini görsel bir dille yaptığını söylemiştir. Gerçekten de onun resimlerinde insanın suskunluğu, çaresizliği, macera arayışı, hüznü ve melankolisi ana temayı oluşturmuştur. Genellikle sıra dışı bir ressam olarak tanınmıştır. Nevhiz Tanyeli’nin resimlerinde figüratif ve anlatımcı bir izlek söz konusudur. Figürlerin her birinin farklı anlamlar yansıtmasında, onların her birinin yaşamsal deneyselliği, ruh hali, fiziki görünümü belirleyici olmuştur. Sanatçının resimlerini sadece figüratif olarak saptayamayız. Resimlerinin birçoğunda ekspresyonist bir düş gücü ve gizil bir anlatım söz konusudur. Günlük yaşamın içinden olduğu kadar, sanat dünyasının önemli isimlerini de resimlerine konu etmiştir. Nazım Hikmet, Bedri Rahmi Eyüboğlu gibi.
Şimdi ilk resme yoğunlaşalım ve yorumlamaya çalışalım. Monokrom bir renk (mavi renk ağırlıklı) tekniğiyle yaptığı başı eğik bir adamın resmini ele alalım. Bu resimde, başın arka tarafı ve ensenin tamamı görülmektedir. İnce bir boyun ile çizilen bu figürün fiziksel olarak zayıflığı hemen göze çarpmaktadır. Üzerinde hırpani görünümlü tek tip bir giysi vardır. Mavi renkli ucuz bir pantolon ve arkaları açık terlikleri sayesinde, ekonomik açıdan yoksul biri olduğunu gözlemliyoruz. Ayrıca, ayağında çoraplar yoktur. İki elini üst giysisinin içine sokmuştur. Onun bu başı öne eğik görüntüsü karşısında, sadece yoksul olduğu anlamını kabul edemeyiz. Figürün sanki bir utanç içinde kalmış gibi başını dizlerinin önüne kadar eğmesi ne anlama gelmektedir? Üstten gelen bir ışık huzmesi sayesinde, başının arka tarafı ve ensesinin tamamı açıkça görülmektedir. Figür yorgunluktan, uykusuzluktan ya da ruhsal bir bunalımdan mı bu haldedir? Şimdi de bunun üzerine biraz daha yoğunlaşalım.
Figürün çizimindeki desenin güçlü oluşu hemen dikkat çekiyor. Sanatçının desene önem verdiğini biliyoruz zaten. Bu resminde, güçlü ve duyarlı çizgilerle, figürü yansıtmıştır. Desen ağırlıklı çalışmalarda renkler ve çizgiler sanatçının isteğine göre değişkenlik göstermektedir. Bu resimde ise atıl durumdaki bir figürün monokrom ağırlıklı bir anlatıyla bütünsellik içerdiğini söyleyebiliriz. Figürün sırtında bir kambur sezinliyoruz. Sanki yılların ezikliğinin göstergesi gibidir. Ancak bu kambur görüntüsü, figürü bedensel özürlü birine benzetmek için çizilmemiştir. Onun güçsüzlüğü ve anatomik yapısı yaşadığı yoksulluğu ve bunalımları yansıtmak için yapılmıştır.
Resim sanatında desen denildiğinde bir yüzey üzerinde hareket eden bir el çalışmasının sonucu olarak kabul görür. Bu sonuç, yüzey üzerindeki elin yaptığı değinimin/çalışmanın kayda geçirilmesi anlamına gelir. Desen çizimi insan ruhunun derinliklerine nüfuz eden, algı ve duyguları harekete geçiren bir anlam içermektedir. Öte yandan, desen çizgileri insan belleğinin en alt tabakalarına kadar inmektedir ve bilinçaltımızla iletişim kurmamızı sağlamaktadır. Nevhiz Tanyeli’nin resimlerini ve desenlerini de bu açıdan ele almaktayız.
“Günümüzde ise desen, plastik bir etkinlik olarak yaşamımızın her alanında, yaptığımız planlara ilişkin karalamalardan tutun da bir mekânda varlığımızın işaretlerini aktardığımız grafitilere kadar çevremizde genişleyen bir formda yayılmaktadır. Özellikle 1960’larda çizginin, sembolik değeri önemsenmeksizin “soyut bir işaret” olarak ele alınmaya başlaması ile kavramsal sanatçılardan itibaren yeni sanatsal yaklaşımlar ortaya çıkmıştır. Çizginin soyut bir düşünce olarak radikal dönüşümünde desenin beyaz kâğıt yüzeyinden zaman ve mekâna yayıldığını izleriz. Güncel örneklerde desenin kapsamı, bir noktanın hareketinin galeri duvarları boyunca sürdürülmesi ya da bir dansçının sahnede dinamik çizgiler oluşturan hareketlerine kadar genişlemektedir.” (Doç. Dr. Dilek Türkmenoğlu/Sanat Dergisi-20-s.41)
Yorumlamaya çalıştığımız resimde fon olarak yatay çizgiler mevcuttur. Mavi, siyah ve beyaz renklerle belirlenmiş olan bu kalın çizgiler resme bir dış destek sağlamaktadır. Fondaki bu resim ve yatay çizgiler sayesinde, figürün daha da belirginleştiğini söyleyebiliriz.
Sanatçının bir diğer çalışmasında ise bir profilden yapılmış neredeyse brüt bir resim görüyoruz. Mavi renklerin ağırlıklı olarak öne çıktığı, aralarda ise pembe, kahverengi ve yeşil renklerin tonlarının yer aldığı ağzı açık bir figür vardır. Bu bir isyanın, bir çığlığın, bir çılgınlığın resmini andırmaktadır. Ağzın olabildiğince açık olmasıyla, hani deyim yerindeyse avazı çıktığı kadar açılmasıyla, yanak kaslarının da epeyce gerildiği belirgindir. Çenenin aşağıya doğru uzaması, dişlerin azlığı ile figürün kendini kaybedercesine bir çığlık attığı izlenimine tanık oluyoruz. Figürün boyun kasları şişkindir ve ciğerlerinden gelen neredeyse tüm havayı dışarıya doğru çıkarmaktadır. Onun bu denli çılgınlığa varacak kadar kızgınlığı, sert görünüşü, isyan edişi kendi ruhsallığının dışa vurmasıdır aslında. Yaşamın içinde çoğu kez tanık olduğumuz ve bazen de kendimizin yaşadığı bunalımlar, sorunlar, baskılar nedeniyle tükenmişliğimizin sessel bir boşalımlı dışa vurmasıdır. İnsanın melankolik olması karşısında suskunluğu, bir önceki resimde gördüğümüz gibi kendi içine kapanmasıyla biçimlenir. Ancak bazen de ruhsal bir bunalımdan çıkmak için kendiliğinden oluşan bir durum sekmesi gerçekleşir.
Profilden gördüğümüz kadarıyla, siyah bir fon üzerinde önceden çizilmiş bir desen mevcuttur, sanatçı bu desen üzerinden resmini tamamlamıştır. Fonun siyah olması, onun yalnızlığını, çaresizliğini ve belki de hepsinden önemlisi ruhsal durumunu simgelemektedir. Ağzın açık olması, sanki hedefine odaklanmış bir yırtıcı hayvan misali, figürü güçsüzden güçlüye dönüştürmektedir. Resimde çizgilerden ziyade, renklerin yarattığı anlam katmanlı bir biçim karşımızdadır. Var oluşu simgeleyen temel yasalardan biri de insanın içindeki hayvansal güdüleridir. Çevresel koşullar kadar, insanın doğanın bir parçası olarak -belirsiz bir zamanda- bu hayvansal güdülerini dışa vurması söz konusudur. Haklılığı bir yana, onun içindeki arkaik dönemden gelen bu tür güdüleri bir yerden sonra zamanı geldiğinde patlama yapmaktadır. Haksızlık karşısındaki isyanı kadar, insanın kendini arayış çığlığıdır aslında. Ağzın sadece üst tarafında iki diş görülmektedir. Bunlar avını parçalamaya hazır vahşi bir hayvanın tanımsallığıdır. Haksızlığın insanı vahşi bir hayvana dönüştürdüğünün tipik bir göstergesidir. William Golding’in ünlü romanı “Sineklerin Tanrısı” bu konu için güzel bir örnektir.
Sanatçının bir kadın figürü konu ettiği resmini de yorumlayalım. Bu figürde sarı, hardal, kırmızı, siyah renkler ağırlıktadır. Figürün önden görünüşü, yüzeye yakın olarak çizilmesi resmi daha da ilginç bir konuma getirmektedir. Bu figürün gözleri yukarıya doğru bakmaktadır. Ağzı neredeyse tamamen açıktır ve üst dudağının üstünde belli belirsiz ince bir siyahlık vardır.
Figürün beklediği bir söz ya da bir kişi varmış gibi arayış içinde olduğunu görüyoruz. Zamanın durduğu, yaşamdan yine anlık bir kesit sunulduğu bir resimdir. Sanatçının renk skalası koyu sarı-hardal üzerine yoğunlaşmıştır. Kadının fiziki görüntüsü ve giyimi ile koyu sarı-hardal tonları bile onun geçmişte (olasılıkla 1950-1960 dönemi) yaşadığı izlenimini vermektedir. Ancak durgun ve arayış içindeki görüntüsü ise beklediğini bulamayan bir insanın tipik bir yansımasıdır. Kadın geçmiş ve gelecek arasında sıkışıp kalan, sonsuz bir zamanın içinde anlık bir kesitten ibarettir artık. Onun bu görüntüsü donmuş ve zamanın dışında kalmıştır. Sanki hiç yaşamamış birinin, düşlerde yaşayan bir kadının görüntüsüdür.
Bu resimde, sanatçının ince bir ironi yaptığını da düşünebiliriz. Üst dudakta ince bir siyah çizginin figürü dönüştürdüğünü, onun cinsel kimliğini sekteye uğrattığını, böylelikle de fiziksel belirsizliğin temayı daha da gizemli bir hale getirdiğini söyleyebiliriz. Fonda bir yastık ve bir pencere (belki de bir kapı?) olduğunu düşündüğümüz görünümler vardır. Kapalı bir mekân içindeki figürün gösterişten uzak, kendi içine dönüklüğünün altında onun ruhsal ve cinsel yapısı yatmaktadır.
Figürün, eğlenceli bir gecede, tek başına ya da dostlarıyla bir arada iken abartılı bir gülüşü olarak da yorumlayabiliriz. Ancak burada figürün boyun kısmının abartılı olması, ayrıca kalın ve uzunluğu nedeniyle, tipik bir figüratif soyutlama söz konusudur. Nevhiz Tanyeli’nin üçüncü resmi ise yüzeye yakın çizilmiştir. Bu resimdeki kadın figürün koyu teni, renkli saçları (kırmızı, sarı, yeşil ve bu renklerin tonları), açık yeşil gözleri, eğri ve kocaman bir burnu, incecik ve sanki bir çizgi kıvamındaki dudakları dikkat çekicidir. Figürün saçları ortadan ayrılmıştır ve geriye doğru taranmıştır. Saçların yanları küt desenlidir ve görünüm itibarıyla modern bir kesim içermektedir. Saçlarının renkli oluşu, koyu teni ile bir tezat içermektedir. Sanatçının da isteği bu olsa gerek diye düşünüyoruz. Sanki usta bir karikatür sanatçısının elinden çıkmış ve sonradan renklendirilmiş gibi görünmektedir.
Resim, desen üzerine ince fırça darbeleriyle adeta nakış gibi işlenerek çizilmiştir. Çenenin küçük ve sivri oluşu, burnun uzunluğu, gözlerin renkli ve iriliği ile yaratılan tezatlık belirgindir. İncecik kaşlar ve çizgi halindeki dudaklarda belli belirsiz görülen küçük bir nokta halindeki kırmızı bir ruj izi vardır. Yüzde, ince fırça dokunuşlarla elde edilen yaşlandırmaya yönelik irili ufaklı çizgiler önem kazanmıştır. Figürün yaşlılığı kadar, yüzündeki muzip gülümseme son derece ilginçtir ve dikkat çekicidir. Genel anlamda, figürün yüz hatları ebat olarak abartılıdır ve yüzeye yakındır. Yanakların ve şakakların abartılı görünümü ile kadın için, yaşlı ama bakımlı deyimi belirginlik kazanmıştır.
Özellikle gözlerinin iriliği ve açık yeşil renkte olması, figürün manidar bir duruşunu simgelemektedir. Karşısındakine hafif alaycı bir bakışla, ironik bir göndermede bulunuyor. Figürün üzerinde saç ve ten rengine uygun bir giysi, bunun üzerinde de dikey çizgili ve beyaz-mor/siyah karışımlı çizgiler mevcuttur. Figürün sol kolu olduğunu tahmin ettiğimiz bileğinde ise zarif bir ince bilezik ya da benzeri bir süs bilekliği görülmektedir. Sanatçı, bu bilezik ile kadına bir ayrıcalık tanımıştır. Onun yaşlı ve pek de güzel olmayan görüntüsüne rağmen incecik dudaklarına nokta kadar sürdüğü bir ruj ve bileğinde bu sözünü ettiğimiz süs eşyası ile kadınsı kimliğini biraz daha belirgin bir konuma getirmiştir.
Boyundaki kırışıklıklar ile yüzdeki buruşukluk uygun bir yaş kategorisine temas etmektedir. Koyu tenli yaşlı bir kadının figüratif görüntüsü ile bilezikli elin açık tenli olması bir tezat oluşturmaktadır. Bu resimde, genel olarak yaşlı bir kadının, figüratif bir anlatımla, ironik yapısı simgelenmektedir.
Şimdi de Nevhiz Tanyeli’nin son resmini yorumlayalım. Bu resimde yine sağlam bir desen tasarımı vardır. Sanatçının, desen çizmekle resmin temasını dışavurum bir anlatımla yansıttığını söyleyebiliriz. Her ne kadar resimdeki figürün iki eliyle yüzünü kapattığını görsek bile sonuçta içindeki birikimi yansıtmaktadır. Sanatçı desen çizmekle, aksiyona ilişkin bir düşünce tarzı içinde resmini tamamlamıştır. Desenle aktif olarak oluşturduğu resmi kafasındaki temaya uygun olarak bitirmiştir.
“…. Desen, sanatçı için aktif düşünme yöntemidir: çizerek düşünmenin aracıdır. Zihindeki bir tasarım ilk elden, desen yoluyla vücut bulabilir ya da bu yolla, çizim çalışmaları ile geliştirilebilir. Rönesans döneminde sanatçılar, etkileyici ve sağlam bir kompozisyon kurmak için ön hazırlık çalışması olarak desen çizmişlerdir. Kompozisyona hâkim olacak motifi, figürlerin duruşunu, eskiz veya derinlemesine desenlerde araştırıp etüt etmişlerdir.” (Yrd. Doç. Sevgi Avcı/Dokuz Eylül Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi/Füzenle Desen Çizmek/Akdeniz Sanat Dergisi/2014 – cilt 7, sayı 13)
Figürün elleri dikkat çekici bir biçimde yüzünü kapatmaktadır. İki başparmağın yüzün kulak kısımlarında olduğunu, diğer sekiz parmağın ise yüzü kapattığını söyleyebiliriz. Parmakların tıpkı bir kalem gibi ince ve uzun çizilmesi desenin yaratıcılığından kaynaklanmaktadır. Geniş ve köşeli bir alın ve siyah renkli bir saç görülmektedir. Parmakların aralıklı olması, sanki ansızın bir olay karşısında yüzüne kapatılmış gibidir. Hani ivedilikle duyduğu bir söz, karşılaştığı sevmediği bir kimse, kendisine yönelik bir hakaret ya da belleğine gelen kötü bir anı ile kendinden geçmiş gibidir.
Figürün düz ve biçimli burnu kadar, kapalı ağzı da dikkat çekmektedir. Yakışıklı sayılabilecek bir fiziki özelliğe sahip birinin suskunluğunu ve çaresizliğini imlemektedir. Figürün üzerinde tek renk ağırlıklı bir üst giysi bulunmaktadır. İçinde koyu renkli bir gömlek ya da benzeri ikinci bir giysi mevcuttur. Figürün görünen yüz hatlarında desenin varlığı kendini hissettirmektedir. Koyu gölgeli yüzün üzerindeki ince çizgiler ile figürün düşünceli ve mutsuz hali resmedilmiştir. Sanki içinden çıkamayacağı kadar karmaşık ve çözülemez bir durum karşısında, ne yapacağını bilemez durumdadır. Figürün görünebildiği kadarıyla, gözleri kapalıdır. Elleriyle yüzünü örttüğü yetmezmiş gibi gözlerinin de kapalı olması, onun ne denli bir ruhsal bunalım içinde olduğunu imlemektedir. Ellerindeki yeşil rengin tonları beyazla karıştığında resmin etkisi daha da netleşmektedir. İnsan yüzünü tam olarak ve net bir biçimde tanımlamak zamansal açıdan âdeta olanaksızdır. Yüzün çekilmiş bir fotoğrafı ya da yaşamının o anındaki yapılmış bir resmi, kişinin anlık bir görüntüsüdür. Sınırlandırılmış olan bu görüntü bir çerçevenin içinde sıkışıp kalmıştır. Kişinin değişen yaşamı nedeniyle fiziki görünümünün de buna göre belirli bir değişim göstermesi kaçınılmazdır. Eleştirmen Mehmet Ergüven bu konuda şunu söylüyor:
“Yüzü tam olarak tanımlayan şey, tanımlanamaz oluşu, en keskin sözlerimin veya delici bakışımın yüze tahsis edildiği yerde hiçbir zaman tam anlamıyla durmaması halidir.”
Fotoğrafın bulunmasıyla birlikte, portre resimleri de belirli bir evrim geçirmiştir. Ressam, karşısına aldığı kişinin doğrudan yansıttığı fiziki görünümü yerine, bundan böyle onun yüzüne yansıyan ruhsallığını da resmedecektir. Ressam çizmeye çalıştığı yüzün aslında öncesini ve sonrasını da dışlayarak salt o anki yansımayı tuvaline alacaktır. Nevhiz Tanyeli de birçok portre ağırlıklı figüratif resimlerinde, yüzün doğallığını deforme ederek çizmiştir. Çoğu kez abartılı hatta karikatürize ettiği figürlerin görünümleri üzerinden onların ruhsallıklarını yansıtmıştır. Sanatçının bu türden resimlerinde, yüzden bedene ve oradan da kişinin ruhsallığına yönelen bir arayış söz konusudur. Sanatçı çizdiği figüratif portrelerde hep bu arayışı sürdürmüştür. Onun bu ütopik arayışı, yüzün ardında gizli kalan ve üzerinde sanki bir maske varmışçasına saklanan gerçeği bulma çabası temayı oluşturur. Bu durum da, dolayısıyla portredeki yüzün anlık bir donmuş halini yansıtır. Sözünü ettiğimiz bu donmuş yüzün hali, resmin yapıldığı zamanın görece anına denk gelmiştir.
“Bir portrenin bitebilmesi için, portresi yapılan kişinin yaşamının sonuna kadar yapılmaya devam etmesi gerekir. Ya da portresi yazılan kişinin bir dizi halinde yaşamının farklı süreçlerinin gözlemlenip yazılması gerekir. Bu bağlamda bir portrenin bitmesi olanaksız görünmektedir. Biten sadece o an yazılan, çizilen ya da fotoğrafla görüntülenen andır. O anlık görüntü, çizi ya da yazı ile kişiyi tanımak, ya da kendini tanımak mümkün değildir. Tanımak için sanatçının kişiyi veya kendini yaşamının sonuna dek yazdığını, çizdiğini, görüntülediğini düşünelim. İşte o zaman resimde, edebiyatta ya da fotoğrafta portre bitmiş olmaz mıydı?” (Ar. Gör. Dr. Arzu Uysal/Dokuz Eylül Üniversitesi, Buca Eğitim Fakültesi, Güzel Sanatlar Eğitimi Bölümü, Resim-İş Eğitimi Anabilim Dalı)
Nevhiz Tanyeli, melankoliyi andıran resimlerinde beden ve ruh ikilisini birlikte kullanmıştır. Bu ikili üzerinden melankoliyi yansıtan birçok resim yapmıştır. Kişinin yaşamındaki psikolojik dalgalanmalar ve bedensel yapısı ile örtüşen bu özelliği dikkat çekicidir. Sanatçı bu anlamda kişinin öznel yapısını yansıtan bir yansıtırken figürün yüz hatlarını özellikle ön çıkartmaktadır.
Nevhiz Tanyeli, resim tarihimizde özgün çalışmaları olan bir sanatçıdır.