Ölüyü gömdük.
Kalabalıktı.
Üzgünüz.
Ölen genç olunca, herkes yandığını söylüyor.
Ayrıldık.
Telli Dere’de buluştuk.
Dörtte sözleşmiştik, saat dördü geçiyor.
Hamza’ya da uğrayalım beş dakika.
Olmaz, dedim, Hamza’yı cenazede gördüm.
Hamza’nın yanı başında Ferit…
Elinde iki çam fidanı…
İçinde yatan taze ölüyü sever gibi sevdi toprağı, fidanları dikti, suladı.
Mustafa ve Berat, genç ölünün oğulları içimi parçaladı.
Kadınların hâline alışkınız.
O iç parçalanması, o dikilen fidanlar arasından tekrar ettim cümlemi.
Hamza’ya niye uğrayalım.
Gördüm adamı.
Ya, dedi, Hamza benim bacanak biliyorsun, kayınvalideye yanında.
Ümmügülsüm Bibi’yi görmemiştim.
Olur dedim.
Eve çıktık.
Tanıdı, elini öptüm.
Hacı’ya yandık oğlum, dedi.
Elimde büyüdü.
Çocuk hastaneye sağ girdi, ölü çıktı.
Allah yakınlarına sabır versin, dedim.
Geride kalanlara bir şey olmaz, dedi, olan ölene oluyor.
Hacı yoğun bakımdayken, Nahide’yi gördüm düşümde.
Kiraz çırpıyordu.
Şurup kaynatacağını söyledi.
Yanında iki çocuk vardı.
Biri evvel öleniydi.
Aklıma Hacı geldi.
Allah canımı al, dedim, Nahide, Hacı’yı almaya geldi.
Uyandım.
O gün geçindi çocuk Mehmet’im.
Ayan oldu.