Duman menteşelerden sızıyordu.
Kapıyı aralayıp içeri sızdım.
Tütün sardım.
Çayım geldi.
İçeride iki masa var.
Boş olanına oturdum.
Yancılar baktılar.
Oyunculardan biri ensesindeki, ikisi şakağındaki biri alnındaki gözle baktı.
Çocuktum.
Ciddiye almadılar.
Duman içre dumanlandım.
Yanık mı?
Bilmem.
O zaman oyunları bilmiyordum.
Sağ yancının yüzü ok yılanı.
Ok yılanını bilirim ve korkarım.
Sol yancının yüzü maymun.
Maymunu kitapta görmüştüm, bilirim.
Sırtı bana dönük oyuncu hapşırırken arkaya döndü.
Yüzü akbaba. Akbabayı gördüm. Uçarken de alırken de.
Sağ yandaki oyuncunun yüzü tilki.
Vallahi de billahi de tilki.
Sol yandaki oyuncunun yüzünün yarısı keçi, yarısı eşek.
Eşek olan tarafta bir bıçak izi var.
Karşıdaki oyuncunun yüzünü benzetemedim.
Yüze de benzemiyor. Ne insan, ne başka şey…
Sonra büyüdüm.
Sonra İbrahim Hakkı okudum.
Sonra o zaman niçin o adamlarının yüzlerinde neler gördüğümü daha iyi anladım.
Başım hâlâ dumanlı…