Afet.
Geyik yağmuru sanki…
Ayıp kartlardan geçilmiyordu sokaklardan bir ara.
İsimler ve fotoğraflar üzerinden bir ‘katman’ okuması yapılabilir diyordu bir toplumbilimci adayı.
Bu kartları biriktiren manyak koleksiyoncular var.
Kestirdim, susturdum, kartımı bastırdım diyen bıyıklı ablalar da ayrı hikâye.
Bizim Plakçı anlattı geçen gün:
Kadın kendi kartını kendi atarak gidiyor.
Ardından bir bey, sizden düştü demiş, oralı olmamış, ısrar edince düştüyse düştü sana ne diyerek azarlamış.
Dikmen’de bir delikanlı dolmuşa saçıp kaçmış kartları.
Biri pantolon ceplerini delmiş olacak, yürüdükçe paçalarından dökülüyor kartlar.
Geçen Son Gezgin Sahaf’a uğradım.
Nebi’nin çayını içtim.
Kış vakti erken kararıyor hava, çıktım.
Sokakta birkaç adım atmıştım ki hatun, kartını takdim etti.
Bizde dolap olmaz dedi, bak karttaki benim.
Güveniyorsan gel.
Güvenemedim.
Karta, değil.
Cüzdana, değil.
Kıza, değil.
Kendime, değil.
Ya kime?
Adına mı?
Afet.