Büyüyorlar.
Uyurlarken gözlerimle öpüyorum artık.
Baba ne kadar sevilebilir; o kadar seviyorlar anlaşılan.
Evlat sonsuz sevilir, sonsuz seviyorum onları, Allah acılarını göstermesin.
İçimde bir titreme çoğu zaman, bu tarif edilemez.
Babalar bilirler:
Sigara içiyor, biliyorum.
İzmariti dişlerim, küllükte dişlenmemiş izmaritten de değil, parfüm kullanmasından da değil. Dudakları ben içiyorum diyor.
Kız arkadaşı var biliyorum.
Anneler sonradan öğrenirler, babalara söylerler, babalar anneden öğrenmiş numarası yaparlar, yapmazlar da aslında, sessiz kalırlar.
Bazen bir şarkıyı mırıldanma tonundan anlarsınız gönlünü yakan kızı; içiniz cız eder, acı değil de ona benzer bir şey, Tolstoy’un o çok müzikli romanında hissettirmeye çalıştığı cinsinden bir bilgi.
Tarık Buğra’nın “Oğlumuz”u her babanın hikâyesidir.
Büyüyorlar.
Geç anlıyoruz babamızın neden bir suskunluk anıtı olduğunu.
