Ansızın yeni bir konuğumuz oldu.
Sözünü etmiştim, çevrede çok sayıda yavru kedi yaşıyor.
Yan bahçede dört tane. Üç sanıyordum. Çekyat üstünde birbirleri üstüne yatarak uyuyorlardı. Pencereden o yana yem attığımızda da üç yavru koşuşuyordu.
Hanımefendi, dün yem verirken birini daha görmüş. Hep mi vardı, biz Ankara’dayken mi oraya sığındı bilmiyorum.
Bana gösterdi. Sevimli bir küçük kediydi. Sürünerek karnını doyurmaya çalışıyordu. İnsanın içi parçalanır.
Öyle oldu. Hanımefendi, aldırmaz duramadı; bu dışarıda barınamaz, köpeğin biri parçalar düşüncesiyle eve getirdi. Yatağı hazırlandı; yiyeceği, içeceği konuldu.
Yardıma gereksinimi var ancak çok hoyrat. Yanına yaklaştırmıyor. Sürünerek bir kaçışı var, koşarcasına. Çok yaklaşınca saldırıyor. Korkudan kuşkusuz. Boyuna miyavlıyor.
Bugün kedi mamasından başka, beyaz peynir ve salam sunuldu beyefendiye. İştahla yedi.
Konulduğu balkon her gün temizleniyor. Cendereye alınarak kendi bakımı da yapıldı. Bedeni kirlerden arındırıldı. Pislik içindeydi. Zavallının karnı nasır tutmuş.
Öğlende pazara gitmiştik. Geldiğimizde balkonda bulamadık. Salona girerek bir koltuğun altına sığınmış.
Hanımefendi’nin ilgisine iyice alıştı gözleri doğuştan sürmeli Mazlum.
Çok alışmasın; Akçay’dan Ankara’ya, Ankara’dan Mersine, Taygun’un kediler evine gidecek!
Acaba…