“Erkeklerin kutsal mekanına sızmak; bir kadın için ne büyük bir skandal, ne büyük utanmazlık, hatta Tanrı’ya karşı ne büyük küstahlık!”

1839 yılında genç bir kadın böyle bir “skandal”ı yaşamış ve sonradan da yazmıştır. Bir Fransız kadınıyla Perulu bir soylunun evlilik dışı kızı olan Flora Tristan’dır bu kişi. On yedi yaşında evlendiği kocasından ayrı yaşamakta ve yıllardır kendi başına seyahatlere çıkmaktadır; hatta Peru’ya bile gitmiştir.

O sıralar Londra’da bulunan genç kadın parlamentoda neler olup bittiğini merak etmektedir. Paris ve (Peru’nun başkenti) Lima’da parlamentoya girmesine izin vermişlerdir. Ama Londra’da, bunun kadınlara kesinlikle yasak olduğunu öğrenir. Bu yasak onun merakını iyice kamçılar. Yasağı delmek için bir fikir gelir aklına. Muhafazakâr Parti’den tanıdığı bir üyeye kendisine bir erkek giysisi uydurup parlamentoya sokup sokamayacağını sorar. Sonrasını Tristan’dan dinleyelim:

“Ne var ki üzerine kızgın yağ dökülmüş gibi oldu! Dehşetten yüzü önce bembeyaz, sonra da hiddetten kıpkırmızı kesildi. Bastonuyla şapkasını kaptığı gibi, bana bir kez bile bakmadan kendini dışarı attı ve dostluğumuz sona erdi.”

Flora Tristan, amacına ulaşmak için tanıştığı bir Türk’ten yardım ister. Kitabında o anı şöyle anlatır: “Sonunda bir Türk’le tanıştım. Önemli bir kişiydi; fikrimi iyi karşılamakla kalmadı, bana giysi bulup, bir giriş kartı, bir araba ve kendi refakatini de sundu.”

Böylece öğrenme meraklısı genç kadın, Türk giysileri içinde erkeklerin görkemli topluluğu içine sızmayı başarır. Orada yaşadıklarını kitabında şöyle anlatacaktır:

“Bu beyler opera dürbünleriyle beni dikizlemeye ve aralarında yüksek sesle hakkımda konuşmaya başladılar. Önümde ileri geri volta atıp duruyorlar, terbiyesizce suratıma gözlerini dikiyorlardı. Merdivende arkama geçip Fransızca söyleniyorlardı. ‘Salona nerden girmiş ki bu? Oturumu izleyip de ne olacak? Herhalde Fransız kadınıdır. Onların hiç izanı saygısı yoktur zaten. Utanmazlık bu. Görevliler dışarı atmalı onu!’ Yerlerinden kalkıp beni büyüteç altında incelemek üzere yaklaşanların sayısı artıyordu. Sanki iğne üstünde oturuyordum. Saygıdeğer beyefendiler, can sıkıntısı içinde, yorgun argın sıralarda geriniyor, bazıları yatmış uyuyordu.”

Flora Tristan’ın gözlemlerine göre bazıları da sabahlıklarıyla gelmişlerdi. Flora olayı şöyle özetler: “Avam Kamarası üyelerinin davranışı beni, kıyafetimin onları şaşırtmasından çok daha fazla hayrete düşürmüş ve sarsmıştı.”

Kadınların kocasının mülkü sayıldığı, Napolyon yasalarına göre boşanmanın imkansız olduğu, okula gitmeleri ya da meslek eğitimi almalarının imkansız olduğu bir dönemde Flora Tristan, Avam Kamarası’nda esneyen uyuklayan insanların halkın hayatını etkileyen kararlar almalarının rahatsızlığını taşır üzerinde. Kadın hakları savunuculuğu yapar, emekçilerin hakları için mücadele eder. Bu konularla ilgili kitaplar kaleme alır ve kitapları kitleler üzerinde etkili olur. 15 Kasım 1844’te Bordeaux’da hayata gözlerini yumduğunda bir Bordeaux gazetesi, “Aralarına bir çok entelektüelin ve avukatın da katıldığı büyük bir işçi kitlesi onu mezara taşıdı” diye yazar.

Birkaç yıl sonra, Flora Tristan’ın düşünceleri ve önerileri Karl Marks ve Friedrich Engels’in yazılarında yeniden ortaya çıkmıştır. Bu alıntıların hangi kaynaktan geldiğine ise, her iki yazar da değinmeye değer bulmamışlardır.

Yazımız bitirirken, Flora Tristan’ı İngiliz parlamentosuna sokan Türk’ün kim olduğunu merak ediyorum. Siz merak etmiyor musunuz?

***

Daha ayrıntılı bilgi sahibi olabilmek açısından Varlık Yayınları’ndan çıkan “Dünyayı Değiştiren Kadınlar” kitabını okumanızı tavsiye ederim.