Değerli şair Ali Sali’nin ikinci eseri olan Fatma Begüm’ün Saba Defteri Hece Yayınlarının şiir dizisinden Aralık 2018’de yayımlandı. Eserdeki şiirlerin tamamı adeta bir imbikten geçirilerek damıtılmış duyguların, saf halidir diyebilirim. Aslında bu tespit şairin ilk eseri Re Mektupları için de geçerlidir. Ayrıca bu iki eser de şahsa özel bir hususiyet arz eder. Re Mektupları’ını şair, eşi Rahime Hanımefendi’ye ithaf etmiş; Fatma Begüm’ün Saba Defteri’ni ise biricik evladı merhume Fatma Begüm’e ithaf etmiştir. Seneca: “Hafif acılar konuşabilir ama derin acılar dilsizdir” der. İşte tam da burada bu dilsizlik halini aşmamızda bir imkân olarak şiir imdadımıza yetişir. Kulun üzerini kaplayan o kalın acı örtüsünü parçalayarak inşiraha ulaşması için kalpten gelen saf söz de diyebiliriz şiir için. İbrahim Suresi 24. Ayetten de yol bularak “Görmedin mi Allah güzel bir sözü nasıl misal getirdi? (Güzel bir söz), kökü sağlam, dalları göğe yükselen bir ağaç gibidir.” Bizi aydınlığa çıkaran dipdiri güzel söz… Fatma Begüm’ün Saba Defteri bana bunları düşündürdü.
Fatma Begüm’ü ben fotoğraftan tanıdım. Benim için bir çift gözdür o. Göz irfani gelenekte de yoğun kullanılan bir semboldür. Fatma Begüm için de bu böyle… Bakışındaki o kestirme yolu takip et cennete var diyeceğim kadar saf ve meleksi. Şairin de dediği gibi:
daha dündü gözünün önündeydi
meleklerin edasına bakardın
kalbin işveleriyle coşardı
kulağına fısıldanan sözlerin
fesleğen sanırdın işvenin köpürttüğü kanı
geyik göbeği kokulu yürek kanın
cennetini saklardı senin
daha dündü
meleklerin edası gözündeydi
Bazı şiirler vardır ki anlamca kendini açık etmez ya da herkese kendini açmaz. Cahit Zaifoğlu’nun çoğu şiirleri benim için öyledir mesela. Lakin Fatma Begüm’ün Saba Defteri’nde durum bu söylediklerimden çok farklı işliyor. Şiirler beni çok sarstı, hüznü de inşirahı da yaşadım adeta. Şair yarayı değil acının bizatihi kendisini anlatmış. Elbette duruşunu bozmadan, daim şükre yaslanıp huzurdan ayrılmadan, O’nun verdiği kelimelerle kadim olan acıları dile getirmiş.
Sanki şair hüznün, acın ve yalnızlığın kelimelerini derlemiş. Okundukça acının kıyılarında ve yalnızlığın içinde buldum kendimi. Bundan sonra esere dair söyleyeceklerimi ancak eserin kendisi anlatabilir. Şu iki dize mesela:
“meğer yalnızlık anlaşılabilir
bir oda hükmündeymiş”
