Dizini kır, otur, virdini rüzgâra ver
Rahleni düzelt, okuduğun ibare dökülmesin kitabından
Yüz yıl sonra dönüp bakıyorsun sadrına bırakılan fısıltıya
Güzelliğini unuttuğun yerde
Bir devlet yıkılmış, bir dicle sürgün edilmiş suyundan
Oğlum dedi, Abdülhalık Gucdevani:
İlim öğren, edep öğren, cahil sufilerden uzak dur
Ben uzağını şaşırmış bir yakınlık mıyım sana
İctihad ettim de geldim şehrindeki güller kırmızıdır diye
Tekkem sırtımdaydı, boşalttım bütün ‘hu’larımı kıyısına güzelliğinin
Dilimdeki ter kurumadan düşmüş gördüm tevbemi cennetinden
Ödünç kerametler aldım uğrayıp tenhasına çarşının
İncire çalım attım, nükteler yaptım zeytine, çok şenlikliydim
Ufkundan tutup uzattım günü, güneşi zevalsiz bıraktım
Bir dedikoduyu ipe çekip şehrin kelamını boşalttım
Sonra çevirip sayfalarını sildim tüm yalnızlıkları defterimden
Yarısı boş bir suydu Siriderya bardağımda
Boş bir söz bulup içini şiirle doldurdum
Yaptığım yorumların düşünü görmeyi emrettim uykularıma
Buhara’dan mektup var, Buhara’dan mektup var
Ümmîliğimi bağışla Pîrim, elif’e ne diyorduk