Yunus Nadir Eraslan, gerek tevazuu gerekse kelam ve kalem zühdünün sevkiyle, matbuat alemine, sabrıyla merhaba diyenler safında yer aldı ÇIRAK adlı kitabıyla. Post kavgalarının öteden beri gırla gittiği bir dünyanın postnişini olma iddiasından uzak durmak, yağmura çamura aldırmadan “Şöyle garip bencileyin” düsturuyla gönül tekkesine düzgün kelam taşıma dervişliğini esas almak elbette kolay değil. Bazan bir harfin bile kişi beninde nasıl taşmalara sebep olduğunu bildiğimiz ve şahidi olduğumuz satreyleme (yazma) ihtirasının, insanı hangi fildişi kulelerin hayalet tanrısına dönüştürdüğü erbabına malumdur. Yazının, kutbu’zzamanı, kutbu’şşöhreti olma sevdası, ismin markalaşmasına yapılan içler acısı yatırım çabaları, sözü de yazıyı da ne yazık ki tüketim gayyasının cafcaflı bir malzemesi olmaktan kurtaramamaktadır. Sözkonusu çaba ve bu çabayı güdüleyen mekânikî duygu kesinlikle bize ait değil. Harfin fıtratını ve o fıtrata giydirilen sesin korunmasını varlık namusu bilen bir geleneğin çocukları olan bizler, kimlere uyduk da sözün ve yazının miracını tepetakla eden ezoterik bir illuminatinin kapısına ‘bende’ olduk?
ÇIRAK, tahkiyeye yaslı anlatı örgüsüyle son derece sıcak ve samimi bir dile sahip. Gecenin ayazından, öğlenin zevalinden çekinmeden, kerahet vakitlerinin iğretiliklerinden ve kompleksinden yıkanmış bir gönlün imbiğinden geçmiş halleriyle bize ulaşan bu hikayeler, patlamış mısır kokusundan Korkut Ata bilgeliğine; ergen damarlarda dolaşan kanın, delişmenliğinin önüne dikilen her türlü engele hayır diyen pervasızlığından bir kâbus gibi memleket ufkuna çökmüş cunta idaresine duyulan isyana; üzerinde yaşadığımız toprakların rengine ve tabiatına uymayan ithal fikirlerin dayatılmasına reaksiyon gösteren körpe bir dimağın itirazlarından geleneğimizin o yapan, onaran, adam eden irfanî temellerine kadar birçok konuyu, zaman zaman ironinin gölgesinde serinleyen zarif bir üslupla tefekkürümüze ve zevk-i selimimize sunmaktadır.
Yunus Nadir Eraslan hikayelerini okurken, hayatlarımızın içinde, bir yer altı nehri gibi saklı bir biçimde akıp giden nice hayatların yaşanmakta olduğunu fark ediyor insan. İnsana gamı ve kederi, sevinci ve coşkusu kadar yakın olan hayatlar. İnsana insan kadar uzak, insana insan kadar yakın; insana insan kadar cennet, insana insan kadar cehennem ve âraf olan hayatlar. Felsefenin belini büken şu “İnsan nedir” sorusunu ölüm döşeğinde bile rahat bırakmayan hayatlar… Yazar, bu çağrışımların nedeni olan hikayelerini, bazan, sanki insanlara bir şey anlatamamaktan yorgun ve sakalına ak düşmüş bir sözün o tecrübe dolu bakışlarıyla anlatmakta, bazan sînesine çiğ düşmüş bir tomurcuğun açılıp çiçek olmak için sabah güneşini bekleyen heyecanını kuşanarak ünlemekte, bazan da bir çırağın içinde artık kemale ermiş bir ustanın cana şifa tecahül-i arifanesiyle dillendirmektedir.
“ÇIRAK” ın, Selçuk Azmanoğlu ustalığının lûtf-i şahanesiyle göz kamaştıran ön kapağı, Ali Karaçalı’nın hiçbir abartıya izin vermeyen, Kitab’ın kalb-i seliminde bıraktığı tadı olduğu gibi veren tanıtım yazısıyla arka kapağı ve bu iki kapak arasında yer alan Yunus Nadir Eraslan hikayeleri, bir Nefha-i Yesevî, bir Nefha-i Korkut Ata, bir Nefha-i Ahîlik olarak damarlarımızda dolaşmaya devam edecek.
Gelelim “ÇIRAK” ın Yazar’ını bundan sonra neyin beklediğine:
Buna, Yazar’dan bundan sonra ne bekliyoruz da diyebiliriz. Okuduğumuz hikayeler, “ÇIRAK” ın kalemine, menakıbnamelerimizden, tezakirlerimizden esinlenilerek günümüz zevkine ve idrakine hitap edecek hikayelerin ne kadar yakışacağını söylemektedir bize.
İnsan duygularının bile metalaşmaya yüz tuttuğu günümüzde, tamamıyla bizim lisanımızdan mürekkep olan irfanımızın, kadîm ruhuna yakışır bir şekilde ihya ve inşası, kalem ehlinin boynunun borcudur. Tabiidir ki ‘kalem’in de buna ehil olması gerekir. Yunus Nadir Eraslan duyarlığı ve ustalığının, işaret edilen vadide kalemini hokkasına batırması hem bu aziz toprakların ve geleneğin gönlünü hoş edecektir hem de ruhaniyetimize musallat olan karmaşanın sağaltımı yönünde kıymetli bir işleve sahip olacaktır.
“ÇIRAK” ı bize hediye eden Yunus Nadir Eraslan’a ve Hece yayınlarına teşekkürler.
