Buna kendini sevmek diyoruz dedi Faruk Uysal.
Kendini sevmek kötü bir şeymiş gibi.
Verdiğim örnekte şuydu:
Ecnebi bir karı-koca altmışlı yıllarda piyasa araştırması için Türkiye’ye gelirler.
Gecenin bir yarısı arabaları Orta Anadolu’da yolda bozulur.
İn cin top oynuyor.
Korkarlar, ürperirler.
Saatlerce kasaba yolundan araba geçmez.
Bir yerde belli belirsiz ışık görürler.
Takip edip gelirler bir eve.
Kapıyı çalıp vücut diliyle durumu anlatırlar.
Çok geçmeden ev sahibi sofra kurar.
Sofrada tavuk vardır.
Yatakları serilir.
Sabah kadın evin dışındaki tuvalete gider.
Dönüşte yüzü ağlamaklı.
Meğer evin tek tavuğunu o gece kesip gelen misafire ikram etmişler.
Kadın yıllar sonra bu anısını anlatır.
Biz böyleyiz demiştim ya, dünyanın başka yerlerinde aynı durumda kaldın mı diye sordu Faruk Uysal.
Yok dedim, dünyanın pek çok yerini gördüm de, aynı durumda kalmadım.
Gülümsedi.
Buna kendini sevmek diyoruz, dedi.
Olsun.
Kendini sevmeyen nasıl sever başkasını.
Örnek.
Gece sofrası!