Beni gördüğünde ardım sıra dolaşan alçak boylu, sessiz, sevimli bir köpek vardı. Adını Mazlum koymuştum. Epeydir görünmüyordu. Çevrede aradım, bulamadım. Dilerim, birinin beşine takılıp daha iyi bir yer bulduğundan çıkmıyordur yoluma.
Yönümü deniz havası almak ve biraz hareket yapmak amacıyla kıyıya çevirdim. Şubat ayının ilk günlerini yaşamamıza karşın baharı duyumsayabiliyorduk.
Kimileyin mızmızlanan, kimileyin gülüşen torunum yaşındaki çocukları anneleri, büyükanneleri parkta eğlendiriyorlardı. Beren, burada olsaydı en çok konuşanlar arasında yer aldırdı kesinlikle.
Özledim. Tam sevilecek çağda.
Güzel şeyler korkulu bir süreçten sonra gerçekleşebiliyor.
Önce anne karnında yeterince büyümüyor diye üzdü. Sonra vakti geldiği halde doğmuyor diye. İkisinin arasında kıpırdanmalarının verdiği sevinçler yaşadılar.
Yavrumuz rahatına düşkün. Annesi gibi. Tüm çabaya karşın kendiliğinden doğmadı. Almak gerekti.
Olanı biteni uzaktan izledim. Hamsi gibi ufak olacak diye korkarken neredeyse palamut gibi tombul doğdu. Bebeğin ağlayınca sevinilir mi? İlk ağlayışına sevinilir.
İlk kez dede olmuş bulunuyorum. Yapım gereği, hem sevineceğim hem de tasalanacağım bir insan daha katıldı geleceğime.
Annesinin ameliyattan çıkmasını epey bekledik. Çok şükür o da gelmiş. Annelik yakıştı kızıma. Minnacığım en güvenilir kucakta.
Üşengeçlik yapar, süt emmez diye kaygılanıyordum. Neyse yaşam kaynağıyla hemen buluşmuştu.
Doğumunun üstünden birkaç gün fazlasıyla yirmi altı ay geçti bile.
Erinç dolu bir ocakta büyüsün.
Duamı tüm bebekler için yineliyorum…