Geç uyandı.
Yıkandı.
Kahve içti.
Gazeteleri taradı.
Televizyonu açtı, biraz seyretti, kapattı.
Bugün ne yazsam?
Kafası kahve fincanı olsa, yazacak bir şeyler bulur.
Kafası boş su şişesi, bir damla yok.
Kafam kahve fincanı olsa keşke diye geçirdi içinden.
Dışarı çıktı.
Büfeden sigara aldı.
Büfeci o anda telefonla konuşuyordu ve heyecanlıydı.
İki işi birden yaptı ama para üstünü fazla verdi.
Fazla para üstünü iade etti.
Yürüdü.
Ağır.
Yanından geçen insanlara baktı.
Karşıdan gelen insanlara baktı.
Yoldan geçen araçlara baktı.
Sağı solu süzdü.
Gökyüzüne baktı.
Güneş bir görünüp bir kayboluyor.
Her zaman gittiği kahveye vardı.
Her zamanki garson çay getirdi.
Her zamanki müşterilerin oyunlarına göz ucuyla baktı.
Her zamanki argolu küfürlü konuşmalarına kulak misafiri oldu.
Cebinden not deflerini çıkardı.
Kalemini çıkardı.
Arasına koydu.
Açtı.
Kalemi eline aldı.
Allah’ım bir cümle, ne olur bir cümle diye geçirdi içinden.
Allah ona bir cümlecik olsun vermedi.
Dört çay içti.
Hesabı ödedi.
Garson para üstünü eksik getirdi.
Eksiği istemedi.
Kalktı.
Amaçsız yürüdü.
Ayakları nereye götürdüyse oraya gitti.
Ayakları onu akşam evine getirdi.
Sabahki gazetelere tekrar baktı.
O gün bir şey yazamadı.
Bu hep tekrar etti.
O yıl bir şey yazamadı.
Sonrasındaki on yıl bir şey yazamadı.
Öncesinde bir şey yazmış mıydı, adını hiç duymadım.
Herkes onu bir şeyini okumasa da yazar bilirdi.

%d blogcu bunu beğendi: