Soruşturma adı: Üryan Soruşturma
Soru: Söz’de Yunus, Siz’de Yunus… Söz’ün varlığa tercüman oluşunda Yunus ve bu tercümanlığın sizde bulduğu karşılıkta Yunus…”
Cevaplayan: Kenan GÖÇER
Yunus’un örtük kaldığını, hatta örtüsünün de pek kaldırılmak istenmediğini düşünüyorum. Bu nedenle bu örtüyü kaldırmak onu üryan kılmak olduğu kadar aynı zamanda onun amacının da bu üryanlık olduğunu düşünmek durumundayız. Birikimi dağıtmak, bu anlamda üryanlık oluyor.
Söz’de Yunus
Anadolu’nun Türkçede düşünenlere sözle açılışı ile sözün Yunus ile açılışı neredeyse aynı anlama geliyor. Bugün bile sözden yazının kontrolüne geçemeden gözün kontrolüne doğru geçtiğimiz de ayrı bir vakıa…
Ancak Anadolu’yu Türkiye yapan sözün başlarında Yunus da geliyor. Kimlerle? Hacı Bektaş Veli, Hoca Nasreddin ve bazı babalarla… Türkiye bugün ne zaman tinsel/tınısal ve dirliksel bir krize girse üç isim birlikte söze giriyor ya da sözün içinde yerini buluyor: Hacı Bektaş Velîler, Mevlânâlar ve Yunuslar…
Anılan üç isim de Türkiye için önem arz ediyor. Mevcut toplumsal yapıda üç ismin birlikte zaman zaman söze çağrılması kadar her birinin ayrıca çağrılması da mümkün elbette. Dahası, ayrıca çağırılışının özel anlamları var çünkü. Bu isimlerden birine özel ilgi gösterenler, diğer iki isme aynı ilgiyi göstermiyorlar. Fakat bunun tek istisnası var, o da Yunus! Bu ülkede Yunus’u sevmeyen ve ilgisiz kalan herhalde kimse yoktur. Tabi bu tahminim… Demek istediğim şu aslında: Yunus’ta sözler birleşiyor, ya da Yunus herkesteki tınıyı işe koşabiliyor…
Bu, en azından bana, Yunus üzerinde daha çok durmamı gerektirdi. Anılan isimlere benzeyen tınıları kadar, benzemeyen yanları da vardı. Bunun hepsini metinden çıkardığımızı söyleyemeyiz. Çünkü Yunus, en nihayetinde bir metin yazarı değil, sözleri ya da sesi var. Bunun için de gözümüzden çok, elverdiğince duyu ve görümüzü işe koşmak…
Ancak sözün içinden konuşan herkes gibi Yunus’u da anlamak bu nedenle bir açıdan zorlaşıyor, bir açıdan da kolaylaşıyor. Burada zorluğu, kolaylıktan daha çok denebilir. Yine de bu zorluğa cüret edilmesi gerekiyor. Aksi takdirde onun üzerinden verilen mesajlar büyük ölçüde uyutucu bir işlev görüyor. Uyandırması gereken Yunus’u, söze kulak verenleri uyuttuğunu görüyorum. Burada bir tuhaflık var.
Bendeki Yunus
Yunus bende çözülmemiş bir sorun olarak hep vardı. Sanki onunla bazan konuşur gibiydim. Bundan on yıl evvel yayınlanan şiir kitabımda kendimden geçmekle kendime gelmek arasında bir yerde duruyordu Yunus. Şiir şöyle:
US
Derviş olamam bu saatten sonra
Önce de olmak istemedim
Kendimden geçeceğime
Kendime geleyim
Derken, çat kapı vurdu
Şuurum açık kalmış meğer
Gir Yunus, bizim Yunus
Eriyoruz
Eriyor us!
Bu işi belli ki, kendimden geçmeden, sarhoş olmadan, sarhoş etmeden, uyumadan, uyutmadan, akıl yoluyla çözmek istemiştim. O gün, gönlü değil de sanki salt aklı tercih eder gibi bir tavrı sergilediğimi sanıp defteri kapattığımı düşünürken, 2020 yılında Yunus Emre Aslında Ne Dedi?[2] adlı bir makale çıktı ortaya. Mesele hallolmamış demek ki.
Bendeki Yunus burada olabildiğince ortaya çıktı. Yapmak istediğim, zaten belli alanlarda Yunus fazlasıyla çalışılmıştı: Tarih, edebiyat, din-tasavvuf, dil-Türkçe ve çok az da felsefe… Ama çalışılmayan alan siyasal iktisat ya da ekonomi politik kalmıştı bana göre. Yunus’a, Kojin Karatani’nin İzonomi[3] adlı eseri veya tezi üzerinden yaklaşmaya çalıştım, yani birikimin beş açıdan dağıtılması: “…Benlik olarak, madde olarak, anlam-mantık olarak, statü-itibar olarak ve Farsça-dil/lisan olarak toplam beş alanda gerçekleşmiş ve bunlar dağıtılmaya, yani düzlenmeye girişilmiştir.”
Bu beş ayrı dağıtım Yunus’ta miskin sıfatı üzerinden de anlaşılabilir. Miskin; sakinlik, sukûnet, teskin ve müsekkin gibi kelimeler dünyası ile de akrabadır. Hepsi de duygu ve fizyolojide bir tesviye-düzleştirme işlemini ima eder. Tabi tasavvufa soracak olursak, buna şüphesiz başka bir anlam verecektir. Belki de bu doğaldır. Ama ben bizatihi kelimenin etimolojisinden ayrılmamaya çalışarak anlam vermeye çalıştım.
Bu anlamda dost kavramı da Yunus’ta miskin’in çağrıştırdığı veya ima ettiği dünyadan uzakta bir yerde değil gibidir. Miskin anlaşılmadan dost, dost anlaşılmadan da miskinlik anlaşılamaz. Ancak izonomi anlaşılmadan da her ikisi anlaşılamaz gibi geliyor bana. Bu çerçevede Yunus Emre Aslında Ne Dedi? adlı çalışmada miskinlik meselesine sanki geçerken değinmiş gibi oldum. Fakat o mesele zihnimde giderek açıldı ve dostluk üzerine düşünmeye başladım.
Özetlemeyi pek beceremediğim için ne olduklarına kısaca değinmek istemiyorum. Mesele çok uzun değilse de çok derin… Düşündükçe dallanıp budaklanıyor ve hayatın her noktasına dokunacakmış gibi bir hale dönüşüyor. Dostluk üzerine söz konusu düşüncelerimi de Birikim[4] dergisinin internet sayfasında yazmaya başladım. O güzergâh devam ediyor. Ancak miskinlik ve dostluk meselesinin Yunus’ta tekrar ele alınması gerekiyor.
Bu konuda nihai arzum, Yunus’un felsefe, siyaset felsefesi ve ekonomi politik gibi literatürün Yunus Emre gibi kişiler üzerinden geleneksel düşünce ile irtibatını kurarak kendi düşünsel meselelerine dahil edilmesini sağlamaktır. Ancak bu tür gayretlerle Yunus’un, günümüzle konuşabileceğini düşünüyorum.
Yunus’un örtük kaldığını, hatta örtüsünün de pek kaldırılmak istenmediğini düşünüyorum. Bu nedenle bu örtüyü kaldırmak onu üryan kılmak olduğu kadar aynı zamanda onun amacının da bu üryanlık olduğunu düşünmek durumundayız. Birikimi dağıtmak, bu anlamda üryanlık oluyor.
[1] Kenan Göçer, “Us”, Sözdeniz içinde, Okur Kitaplığı: İstanbul 2011, s.47.
[2] Kenan Göçer, “Yunus Emre Aslında Ne Dedi?”, Turkish Studies – Economy, 15(2), 2020, 817-842.
[3] Kojin Karatani, İzonomi, çev. Ahmet Nüvit Bingöl, Metis: İstanbul 2018.
[4] Kenan Göçer, “Dostluk” ve diğer dostluk yazıları, Birikim