Mart ayının sonu yaklaştı.
Hava sevdiğim serinlikte ve rüzgârsız.
Birazdan incecik damlalar düşmeye başlayacaklar.
Uğur Mumcu Caddesi’ne gidiyorum.
Köroğlu’ydu bombalı cinayetten önceki adı.
Kehribar Sokağı’nın sağına sapınca yapraksız ve çiçeksiz bir ağaca takılıyor gözlerim.
Bu ağaç baharı henüz giyinmemiş.
Oysa bahçemizin dalları penceremi zorlayan ağacı, beyaz çiçeklerini güvez kabuklar içinde açtı bile.
Eğer her çiçek kayısılaşırsa geçen yılın yoksunluğunu gidereceğim; üstelik meyveyi dalından alarak gidereceğim.
Baharsız ağacın üst dallarından birinde, bal ve süt rengi parçalı giysili bir kedi pürdikkat pusuda.
Cesur’a benzettim.
O böyle tam özgür takılır.
Epeydir görmediğim için belki yanılıyorumdur; Cesur, gücünü, hele bu mevsimde, daha çok dişi kedilerin peşinde dolaşarak değerlendirir.
Başka konukları da var ağacın: Yan dallarda bildik renklerinde ve zarifliklerinde iki saksağan.
Kediyi umursamıyorlar, neredeyse yok sayıyor gibiler.
Sanırım kanatlarına ve sivri gagalarına güveniyorlar.
İki yan da durumlarını koruyor: Biri atlamıyor, diğerleri kaçmıyorlar.
Saksağanları dalgalarında, kediyi pusuda bırakarak yürüdüm.
Ama usumda kaldılar.
Dönüşte aynı yerden geçtim.
Yağmur sürüyordu.
Kedi de kuşlar da yoklardı.
Kuşlar havaya uçmuştur, kedi yere inmiştir.
Yağmur bahara çok yakışıyor.