Öğlen sonrası.
Yataktayım. Dinleniyorum.
Ansızın bir hareketlilik.
İlk aklıma gelen, kedilerden birinin yatağı tırmaladığı oldu. Ancak onların bu şiddetli sallantıyı yapmaya olanakları yok. Yine de yatağın çevresine bakmak istedim. Yoklar.
Sarsıntı iyice çoğaldı. Sesli bir hâl aldı.
Epeyce uzun sürdü. Sarsıcıydı.
Unutmamamız gereken bir gerçek yine kapımızı çalmıştı.
Deprem.
İnsan nereye gitse peşinde.
Çalmayın, kandırmayın, savsaklamayın, işlerinizi sağlam yapın; yoksa üstünüze çöker, başınıza yıkılır diye uyarıyor.
Geçtim gittim sanmayın, gene geleceğim, ben size uyamam, siz bana uyacaksınız diyor.
Sultan Hanım mutfakta yemek yapıyordu o ara.
Ayakta yakalanmış, bayılmak üzere olduğunu sanmış. Bana seslendi. Korkma, bir şey yok diye seslendim. O da deprem olduğunu o ara anladı zaten. İsteği üzerine evden çıktık.
Sokağın diğer sakinleri de dışarıdalar.
Ben bir zaman sonra eve girdim.
Yapının dışında ve içinde hasar görünmüyor.
Kediler de afiyetteler.
On beşi yirmi sekiz geçe gelen deprem, altı üstü iki veya üç şiddetindeymiş. Merkezi Ege Denizi. Midilli, Karaburun yakınları.
Allah, artçılardan ve daha şiddetlisinden korusun.
Deprem öncesi kafamı yoran bir iki sorun vardı. Deprem sırasında ve yakın sonrasında onları usumdan çıkarmıştım.
Güvenlik görece geri geldiğine göre ceviz kabuğunu doldurmayan meselelerle yeniden buluşabilirim.

%d blogcu bunu beğendi: