Odun de. Kaya de. De demesine de yontulmayan cinsinden. Hem odunda da kayaya da haksızlık olur. Bir saatlik gözlem:
Randevusuna geç geldi, özür filan da dilemedi, tokalaştınız. Ellerini kedi patisi yaptı mı, yaptı. Kendini sakladı. Üstelik gözlerini de kaçırdı. Boşuna baktınız.
Karşı karşıya oturdunuz. Yüzünüze bakmadan konuşuyor. Konuşurken ağzı ayrı kirpikleri ayrı oynuyor.
Bir şey sordunuz. Duydu da duymazlıktan geldi. Üç defa sordunuz. Dalgınlıktan, ağır işitmekten filan değil, tövbe…
Masaya atıştırmalık bir şeyler söylediniz. Çiğnemeden yutuyor herif, löp de löp…
Bir saatliğine görüşecektiniz. Lök gibi oturdu mübarek. Zaman onun için Orta Çağ’dan daha ağır akıyor. Bir de insanların anlayışsızlığından yakınıyor ki demeyenin gitsin.
Boş ver dedim.
Verdim dedi. İçimi döktüm, rahatladım.
Öyküsünü çıkardı.
Okudum.
Fena değildi.
Çayın soğudu, yenisini söyleyeyim dedi.
Soğuk içerim dedim.
Kahramanı bir güzel öldürdük. Cenazesine gittik. Üşenmedik, mezarına da gittik. En çok toprağı biz attık. En son biz ayrıldık. Şöyle afilisinden, o mezarlıkta hiçbir ölünün sahip olmadığı bir mezar taşı tasarladık. Yedisinde ve kırkında buluşmaya karar verdik. Ellerimizi kedi patisi yapmadan tokalaşıp, ortak bir iş yapmanın sevinciyle gözlerimize baktık. Ayrıldık. Ardımıza bakmadan o mezarlığın bir kapısından, ben diğer kapısından…
Karşı yakada işler böyle yürüyor azizim.
