Kemal Hoca yeni gelmişti İç Anadolu’nun en uyanık tüccarlarının, sanayicilerinin ve halkının şehrine.
Yüksek İslam Enstitüsü’ne doçent olarak atanmıştı.
O da içtendi ama minik bir İç Anadolu şehrinin dağ köyündendi.
Yatılı burslu okumuştu.
Canını dişine takmış, iki dil öğrenmiş, kısa sürede doktorasını tamamlamış, doçentlik sınavını başarıyla vermişti.
Bu şehrin uyanık tüccarları; mallarına işlerine ortak olmayacak, dindar, muhafazakâr hocalara kızlarını verme konusunda birbirleriyle yarışıyordu.
Sonunda birisi Kemal Hoca’ya değdi.
Okul çıkışında oturdukları pastanede onu yakaladı.
“Hocam görüşmemiz lazım,” dedi.
“Hayırdır?”
“Hayır hayır!”
Haftaya gün kararlaştırdılar, okulda buluştular.
“Hocam, Hacı Memmed Ağa’nın bir kızı var, ben mevzuyu açtım kendisine, müspet baktılar, siz de uygun bulursanız…”
Hoca düşündü bir süre,
“Hayırlısıysa olsun,” dedi.
Ekledi: “Amma kızı bir görmem lazım.”
Aracı: “Hay hay hocam, ben ileteyim, bir gün göstersinler…”
Bu şehrin tüccarları, genellikle pek güzel olmayan kızlarını bir an evvel baş göz etmek için damat adayına göstermezler, gelin-damat birbirini ancak gerdek gecesi görebilirdi.
Kemal Hoca’nın ısrarı aracı için hoş olmamıştı.
Uzatmayalım, birkaç gün sonra aracı, hocaya geldi,
“Bugün öğleden sonra şu saatte, Eski Çarşı’nın ana girişinde ol hocam,” dedi.
Hoca o saatte gitti çarşıya. Aracı da gelmişti. Az sonra uzakta, bir baharatçı dükkânının önündeki kızı gösterdi.
Hoca baktı, bir süre düşündü,
“Eh,” dedi, “hayırlısıyla olsun.”
Kız, uzaktan da olsa güzel görünüyordu.
Aracı ile hocanın görev yaptığı bölümün başkanı profesör dünürcülüğe gitti, kız istendi, verildi; nişan, nikâh derken gerdek gecesi gelip çattı.
Hocayı odaya soktular.
Ki ne görsün! Odada üç kız var, üçü de çarşıda gördüğü değil.
Hoca şaşkındı. Tufaya getirilmişti. “Bari,” diye geçti içinden, “şu sağdaki olsaydı.” Der demez o kadın kalktı, “Bana müsaade Fadime Bacı,” deyip odadan çıktı.
İki kız kalmıştı.
Hoca baktı baktı, içinden, “Bari şu sağdaki olsaydı,” diye geçirdi ki o da aniden kalktı, “Bana müsaade Fadime Bacı,” deyip kapıya yöneldi. Bu kez hoca fırladı yerinden; “Bana da müsaade Fadime Bacı,” diyerek çıktı.
Nikâh bozuldu.
Hoca kurtuldu.
Birkaç sene sonra tanıştığı ve sevdiği bir kadınla evlendi, çocukları oldu.
Yıllar geçti aradan.
Bir gün hoca, odasında, bölümden Profesör Aydın Sarıkeçili ile söyleşiyordu.
Yıllar öncesine gidip yaşadığı olayı ayrıntılarıyla anlattı.
Aydın Hoca fena dertlenmişti.
“N’oldu?” diye sordu Kemal Hoca.
İç geçirdi, “Sorma,” dedi. “Benim de başıma geldi. Ben hiç görmedim. Gerdeğe girdik. Duvağını kaldırdım ki ne göreyim, sanırsın Aladağ’ın gurdu.”
Kemal Hoca gülse mi ağlasa mı anlayamadı:
“Ee, ne yaptın hocam?”
“Napacam, kaderimmiş dedim kabul ettim. Hâlâ o gurdunan aynı yatağa giriyoruz.”
(*) Yazarın, Profil Yayınları’nca yayımlanan, “ALLAH’IN ADAMLARI” adlı kitabından…