Bir şehirden öteki şehre gitmek isteyen adam alelacele yola çıkmanın telaşındaydı. Amacı karanlık yola düşmeden gideceği yere varmaktı. Yola çıktı. Süratle uzaklaştı şehirden. Yolda el kaldırıp otostop çekenler oldu, aldırmadı. Karanlık sinsice kendini hissettirmeye başlamıştı. O durmadıkça kalkan eller de inmiyordu. Ne kadar çok yolda kalan insan var diye geçirdi içinden. Annesinin öğütleri çınladı kulağında. Karanlık da iyiden iyiye kendini hissettirmişti. Kulağında çınlayan öğütler vicdanına, vicdanı aklına, aklı gözlerine, gözleri ayağına hükmetti. Ayağı, elini kaldıran bir yolcunun önünde frene dokundu. Yolcu filan yere kadar gideceğim de dedi yüzündeki mahcubiyetle. Adam binebilirsin dedi. Yolcu ön koltuğa oturdu. Yüzündeki mahcubiyet, hareketlerine ve konuşmasına da sirayet ediyordu. Çok teşekkür ederim, Allah bir sıkıntınız olduğunda sizlere de yardım etsin dedi, yolcu. Bu birkaç kelime adamın göğüs kafesini sıkıştıran vicdan pıhtısına su serpti. Bir anlık minnetle gözlerini yumdu ve açtı. İyilikle donandı içi. İyi ki bunu yaptın dedi kulağında gezinen öğüt. Tekrar minnetle doldu kalbi. Ta yüreğinin maverasından ‘anne’ diye bir ses yankılandı.