1981 doğumlu şair ve yazar Emre Miyasoğlu‘na dergibi ekibi olarak sorular sorduk. Kendi şiir anlayışı çerçevesinde cevaplar verdi. Kendisine teşekkür ederiz.
Şiir yazmaya neden ve nasıl başladınız?
Şiir yazmak bir çığlıktır. Seven bir insanın, sevdiklerini kurtarmak için hiçbir şey yapamadığı zaman can havliyle bağırması gibi… Haykırmak istedim çıktığımızı sandığımız yolda yuvarlandığımızı. İlerlediğimizi, yükseldiğimizi sanıyoruz, ama kendimizden, şerefimizden uzaklaşıyoruz. Gemimiz batıyor ve hepimiz son saatlerimizi sarhoş bir eğlence içerisinde harcıyoruz. Habibullah (sav)’ın övdüğü, hakkı, Hakça, Hak’la konuşan şairler zümresinden sayılmak ve Yunus’un buyurduğu iz üzerinden seslenmektir muradım: Bana da söyleme derler, öleyim mi böyle / İnsana dil ne gerektir, hak söylemeyince…
Bir cümleyle şiiri nasıl tarif edersiniz?
Bir cümle yerine, “Şiire Şiir” adlı şiirimden birkaç mısra ile tarif edebilirim:
Siz bakmayın kısır yarınlara, son dualarıma / Şiirdir dizimde hâlâ bir çocuk uyutan.
Şair olduğunuza ve şiir yazdığınıza pişman oldunuz mu hiç?
Şair olduğumu söyleyemem. Şiir söylemeye çalışıyorum. Pişman olmak denemez elbette, ama her yazdığım şiirin bir öncekinden daha ileride, daha güçlü, daha içli olması ve yeni bir söyleyiş getirmesi gerektiğini bilmek büyük bir yük. Pişmanlığın aksine, müminlerin derdini seslendirebilme sorumluluğunu hissettiren Rabbime şükrediyorum.
İlk okuduğunuz şairi ve şiir kitabını hatırlıyor musunuz?
Rahmetli babam Mustafa Miyasoğlu’nun rehberliğinde okumaya başladığım için ilk okuduğum şair kaçınılmaz olarak Üstad Necip Fazıl’dı. Çile kitabı ile şiirin ne denli güçlü bir kale olduğunu keşfettim. Kemalist rejim ve sol kültür iktidarının ilkokul kitaplarından başlayarak dayattığı ikinci ve üçüncü sınıf o “ünlü” müteşairlerin şiirimsileri ile estetik zevkim bozulmadı elhamdülillah.
İlk şiiriniz nerede yayınlandı?
Ben de edebiyatla ilgilenen ve aşk hevesinin kanında kaynamaya başladığı her genç erkek gibi ilk gençlik yaşlarımda şiirimsi metinler denedim. Pek çok müsvedde bir süre sonra tabii ki çöpe gitti. “Seni Sevmeyi Sevdim” adlı bir şiirim o zamanlar bir dergide yayınlanmıştı, ama henüz şiir yazamadığımı kendime itiraf edip uzun müddet şiir yazmayı bile denemedim. Yıllar sonra yeniden şiire cüret edene kadar yalnızca okudum. Bu arada hikâye ve roman üzerine yoğunlaştım. Şiir içimde bir yerlerde nadasa bırakılmalıydı. Çünkü en çok kızdığım husus, şiir yazamadığını kendine itiraf edemeyip, yazdıkları saçmalıklarla “yeni şiir” türettiğini zanneden müteşairlerin iddiasıdır.
Şiirinizi basılı görünce neler hissettiniz?
Her şiirim ayrı bir heyecan uyandırır bende. Bir fikir ve ilham ile başlangıcından, sancılı yazılış süreci ve bir dergide yayınlanarak okuyucu ile buluşuncaya kadar her devresi ayrı heyecan. Daha sonra hepsinin bir araya gelerek bir kitapta buluştuğunu görmek ise daha da başka. Kitap heyecanı biraz çocukça elbette. Asıl önemli bulduğum şiirin son halini alarak bir dergide yayınlanarak insanların şehadetinde tarihe geçmesi. Bu çok önemli benim için. Çünkü Mümin kardeşlerimle acımızı paylaşıyorum ben…
Bu şiiri bizimle paylaşır mısınız?
Seni Sevmeyi Sevdim metni, çocukça bir heyecandan, şiirsel bir çabadan öteye bin anlam taşımadığı için saklamamışım. Onun yerine yine ilk şiirlerimden birisi olan “Met-cezir” şiirimi paylaşayım.
Ne zaman bir gemi bulsam, limanlarında
Parlar gözlerin, seferlerim yanar
Dönerim, sessizliğin uçurum
Sessizliğin yine şehrimin sesi
Dilim tutulur, içim karaya oturur
Yalım yalım yanarım
İçerlerim susar
Ateşten dehlizler açar içimde
Körükler yangınımı bu met-cezir
Ne zaman bir fırtına koparsam, dolaylarında
Bungun gözlerin ihtilal yapar
Kolların boynumda bir ilmik
Saçların sarmal bir urgan
Kalemim kırılır, beyaz gömleklere girerim
İçli içli içerlerim
İçsesim kanar…
Sizi en çok etkileyen 3 şairi söyler misiniz?
Fuzuli, Necip Fazıl, Erdem Bayazıt
Tufan olsa ve yeryüzünde tek bir şiir nüshası kalsaydı, o şiirin hangisi olmasını isterdiniz?
Bu çok zor bir soru. Birisini söylesem, diğerinin hatırı kalır… Ama bir tercih yapmam gerekirse, bu soruya karşılık aklıma gelen ilk beyitten yola çıkarak, “Yer ve gök su vermem dediği zaman / Her tarlayı sular arkımız bizim” diyen Üstad’ın “Şarkımız Bizim” şiiri diyebilirim
Mısra-ı bercesteniz hangisidir?
Üstad’ın baştan sona bir müjde olan “Müjdeler Olsun” şiirinde geçen “Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun!” mısraıdır aklıma en çok kazınanlardan biri…
En beğendiğiniz şiir kitabı adı nedir?
Üstad’ın Çile’si benim için sıralama üstüdür. Ondan sonra ilk sırada Erdem Bayazıt’ın “Bütün Şiirler”i.
Keşke ben yazsaydım dediğiniz bir şiir var mı?
Asla. “Keşke”, Müminin kelime haznesinde yer almamalı. Ben “iyi ki” derim. Çok sevdiğim şiirler, şairleri tarafından iyi ki yazılmıştır. Önemli olan güzel sözün söylenmiş olması, kimin söylediği değil. Hatta bunu anlatmak için yazdığım bir şiirde şöyle haykırdım:
Damla damlaya çarpmaz, rahmet omuz omuza
Şu ilahi taksimi kıskanmak da nedir
Kim ne güzel söylerse O’ndandır O’ndan
Sen dinlenirken bir başka bülbüldür şakıyan
…
Ölü doğar bu göçte mütekebbir şairler
Yâr sesine akan bir kervandır gönlümüz
Marşımızda soyunsun herkes kendisinden
Ne geliyorsa güzel, biz bildik Rabbimizden!
Şiir yazamamak üzer miydi sizi?
İnsan söylemek istediğini söyleyemeyince elbette üzülür. Ama şiiri kendi yazdığımdan ve şairleri kendimden mülhem saymak gibi bir küstahlığa kapılmadığım için, yazmadığım yıllar boyunca yazılanları mutlulukla okudum. Nihayetinde hepsi bir kader. Kelimeler de kaderle uçar…
Nasıl yazarsınız? Zaman, mekân önemli midir?
Şiir bir duygu halinde geliyor aslında ve ilham diye bir şey kesinlikle var. Öncelikle bir niyet var diyelim, hakkı güzel sözle söylemek niyeti. Bir derdim, birileri gücenir mi diye aldırmadan doğruları söylemek gayretim var. Genellikle gece yarısından sonra, dünya biraz daha sakinleştikten sonra yazabiliyorum. Şeytan unutturmadığı müddetçe abdestli olmaya özen gösteriyorum. Mekân genellikle çalışma odam, ama bazen otobüste giderken yahut bir toplantıda aklıma bir mısra düşüyor ve hemen cep telefonuma kaydediyorum. Şiir bitene kadar her yerde onunla hemhalim. Bu yorucu, ama çok doyurucu bir süreç.
Çağdaşlarınızdan beğendiğiniz şairler var mıdır? İsim verebilir misiniz?
Elbette beğendiğim ve takdir ettiğim şairlerimiz var. Şiiri İslâm davasına hizmet olarak gören şairler seviyor kalbim. Ali Emre, Fatih Budak, Murat Soyak, Yağız Gönüler, Mustafa Uçurum aklıma ilk gelen kıymetli isimlerden. Elbette güzel şiirleri olan başka pek çok şair arkadaş ve ağabeylerim de var, ama hepsini yazmak gerekse liste uzar. Kimsenin de alınmasını istemem doğrusu…
Şiiri bırakmayı planladığınız bir yaş var mı?
İnsan sevdiği ve muhtaç olduğu şeyi bırakmayı niye planlasın ki? “Artık şiir yazmayı bıraktım” gibi sözler hep reklâm kokusu gibi gelir bana. Allah kuvvet ve nefes verdikçe yazmayı dilerim. Ama söyleyecek bir sözümüz kalmadığı gün bırakmak gerekebilir elbette.
Sizden daha genç şairlere 3 altın öğüt verir misiniz?
Bir şair olarak değil, ama ağabeyleri olarak benden daha genç şairlere birkaç şey söylemem gerekse öncelikle “Aman kardeşim haddinizi bilin” derdim. Şairlik küstahlık değildir, tüm ahlâk ve terbiye normlarının üstüne çıkıldığı bir taht değildir. Şiirde imge vardır, ama şiir sadece imge değildir. Kelime ve kavram artistliği yaparak daha güçlü bir şiir yapılabileceğini sanmayın.