Boğuşma, didişme ve kavgayla dolu bir hayatın kanatlarına bıraktı bizi sessizlik. Zamanın elleri bu bedbin, kanaatsiz hayat kitabına yazdı durdu izlerimizi. Gençliğimizin erişilmez uzaklığına ve hayallerimizin dönüşsüz terkedişine hayıf dolu sitemler gönderirken, bu ağır darbeyle daha da incindik, küstük, kırıldık biz herşeye.

Acı hatıraların, ümitsizliğin ve inkarın zilleti yükleniverdi hep ruhumuzun derinlerine, çırpındık velakin atamadık sırtımızdan bu bitimsiz yükü.

Öyle bir yük ki bu, fakir ve zayıf mahallelerde gezen acımasız ölümün dişlerinden daha keskin, ateşten kuralları var, yaralayıcı tırnakların savunmasız bedenlerin etlerini lime lime ettiği gibi, yürekleri paramparça eden bir çıplak parlaklığı var, ufukta bir yerlerde kapkara gecenin sakinliğinde uyuyan şehir gibi ulaşılmazlık silahı var üstünde, öldürücü…

Oysa biz yürümek, yürümek isterdik. Başdöndürücü güzelliğiyle arzulu seslenişler gönderen mutluluk mabedine girivermek isterdik umarsızca. Sevmek isterdik belki, akasya dallarının naif kokularıyla serilmek isterdik gölgelere… Sonra tatlı esintilerin sarhoşluğunu, düğün arifesindeki gelinler gibi kucaklamak…

Aşk yüklü melodileriyle bir ney ezgisinin rehavetine dalıp gitmek, kelebek kanatlarıyla rüyaların diyarlarına kayıvermek isterdik habersizce…

‘Şimdi’yi yaşamak, o uçsuz bucaksız aleme doğru koşmak, prangalarından kurtulmak isterdik yaşanmış acıların. Müebbeden gözlerini ezberlemek isterdik bahar bakışlı sevdaların, zambaktan bir taç yapmak isterdik sabahlar kadar güzel başına. Bırakıp gitmesin bizi, terk-i diyar eylemesin diye. Muallakta kalmasın geleceğe dair umutlarımız diye. Ve bedenlerimiz sevgisizlik çukurunun karanlık dehlizlerinde boğulmasın diye…

Oysa şimdi, mazideki gecelerin korkutucu heyulaları geliyor bir bir hatrımıza.. Yardım dileniyoruz kötü talihimizden, kırılmışlığın son hamlesiyle…

Ancak taşıyamadık bu ağır umutsuzluk zilletini, alev alev yanan dudaklarımıza bir damlacık hayat suyu umar gibi yaşadık zilletin en beterini…

Sonra kırıldık, çöktük, ağladık usulca… Gözyaşlarımız oldu dokunan dudaklarımıza, su yerine…
Olmadı hayallerimiz, olmadı sevdalarımız, olmadı düşlerimiz…

Olmadı gitti…