“Kalayciii”
Evet! O da çarşafçı demeyip çarşafçi diyen bohçacı kadın gibi kalaycı demez de kalayci der. Çünkü o da bir çingene kadınıdır. “Herif”i ile birlikte girdiği sokağın kendilerince en uygun yerine körük için küçük bir çukur açıp derhal kap kacak toplamaya çıkar. Elinde de kalın, bakırdan, gösterişli büyükçe bir elek… Evleri kapı kapı “Kalayciii” diyerek dolaşır ve kalaylanacak kapları toplayıp kocasının yanına döner. Çocuklar için kaçırılmaması gereken büyülü bir seyirliktir kalaycının yaptıkları. Hepsi birazdan körüğün gır gır diyerek dönüşünü, harlanan ateşi, bakır kapların ateşte kızdırılışını, içine atılan beyaz tozdan sonra çıkan ve genzi yakan o kırmızıl mavili büyülü dumanı ve o yeşillenmiş bakır kapları kalaycının bir pamuk kullanarak parıl parıl yapışını sabırsızlıkla beklerler. Kalaycının geldiği sokağın çocukları şanslıdır, çünkü; diğer sokakların çocuklarına karşı anlaşılmaz bir üstünlük hissi duyarlar.
Kalaycı içine işi için gerekli bütün malzemeyi tıkıştırdığı çuvalını arkasında bir yere bırakır ve önce körüğü kurardı. Karısının kap kacak toplamaya çıkmadan önce açtığı çukura körüğün ağzını yatırıp altını iyice besledikten sonra üzerine de odun kömürlerini tutuşturacak çıra gibi birşey koyar, ancak onun üzerine odun kömürlerini yerleştirirdi. Kap kacak toplayarak dönen karısı kalaylanacak bakır kapları adamın bir tarafına bırakır ve ateşi yakardı. Körüğü öyle hızlı hızlı değil hafif hafif bir iki çevirir kömürün ateşi almasına çalışırdı. Daha sonra da alt üst sokaklara giderek kap toplardı. Güvensiz aileler çocuklarından birini kalaycı kadını takip etmek için yollar, ancak çocuktan olumlu haberi alınca rahatlayıp emin olurdu.
Kalaycı bu arada etrafındaki bir sürü çocuğun meraklı bakışları ve olur olmaz konuşmalarına aldırmaksızın çuvalından en adisinden pamuğunu, içinde garip bir mai bulunan şişesini, kalaylarını, tuhaf görünüşlü iri maşalarını artık gerekli ne varsa hepsini çıkarır ve çevresine sıra sıra dizerdi. O bunları yaparken birden “Huuu!” diye bir ses duyulursa kalaycının karısı kalkıp sesin geldiği yöne doğru gider ve elinde kalaylanacak bir kapla geri dönerdi. Kadının işi dönüp gelince bitmez. Bir kenarda gelen kalayları çıkmış, yeşillenmiş bakır kapları kumla üstünkörü de olsa şöyle bir ovar, kalaylanmaya hazır hale getirirdi. Kalaycı gelen kaplara şöyle bir bakar ve çevresindeki malzemenin eksiği gediği var mı diye yoklardı. Daha sonra elindeki küçük bir çekiçle bakır kapların düzeltilebecek yerlerini gözden geçirir ve zaman zaman çekiçle yamulan, ezilen yerleri düzeltirdi. Bu hazırlık safhası çocuklar için akılalmaz dercede uzundur.
Neden sonra ağzından “Bismillah!” diye bir söz işitilir ve elleri alışık hareketlerle uçları yuvarlak maşalarına giderdi. Bakır kapları bu maşaları kullanarak iyice harlanan ateş üzerinde bir müddet gezdirirerek işini sürdürürdü. İçinde hiçbir zaman öğrenemediğimiz mai olan şişeden pamuğa veya kaba dökerek kapları siler ve kenara koyardı. Bütün kaplar bu ameliyeden geçtikten sonra kaplar sırayla tekrar ateşte kızdırılır ve bu sefer kapların içine beyaz bir toz serpilerek pamukla silinirdi. Bu arada karısı da ya ateşi beslemek ya da körüğü çevirmek gibi bir iş yapar, kocasının kullanacağı malzemeleri hazır tutar. En sonunda bir kabın içine kalayı koyup ateşe verir. Kalay eriyince çocukların asıl zevk aldıkları iş başlar; kalaycı bir elinde büyük bir pamuk parçası diğer elinde maşa ile daha az öncesine kadar kararmış bir halde duran bakır kabı parıl parıl yapar, fazla yaklaşmış çocuk öbeğine biraz uzaklaşmalarını ihtar eder ve yine birtakım mai ve tozlar kullandıktan sonra kabı soğumaya bırakır. Bu işi o kadar çabuk hareketlerle yapar ki; çocuklar bu hızlı değişime hayrandırlar. Soğumaya bırakılan kaplar üstüste değil birbirlerine değmeyecek şekilde bırakılır. Evlerden; sürekli ateşin yanında çalışırken sıcaklayıp terleyen adamın hararetini dindirsin diye ayran, bir şurup veya su ikram edilmediği görülmemiştir.
Ara ara körüğü çevirmek ve gerektiğinde maşalardan birini tutarak ateş üzerindeki iri bir kabın çevrilmesine yardımcı olan karısı bu kaplar soğuyunca bu kapları alır ve kocasının söylediği miktardaki parayı almak ve kapları sahiplerine teslim etmek üzere hareketlenirdi. Kadının söylediği para pek fazla itiraz etmeden veriler ve pırıl pırıl kalaylı kaplar alınırdı. Kalaycı neyi var neyi yoksa toplayıp sokaktan ayrılınca çocuklar oyunlarına kaldıkları yerden devam ederdi.
Kalaycıların dükkan sahibi olup bütün bu anlattığımız işleri dükkanında yapan kalaycılar da yok değildi. Bunlardan bir kısmı Bakırcılar’da meskundu ve son zamanlara kadar da varlıklarını sürdürdüler.
*** Bu çalışma Nusret Özcan’ın “Dünde Kalanlar” isimli yayımlanmamış kitabından alınmıştır. |