New York limanında gemiden inerken “Durun kalabalıklar!” diye bir haykırışla irkildik. Sarhoş bir Kızılderili, bir an evvel New York’a karışmak için sabırsızlanan yolcuları engellemeye çalışıyordu. Hemen yanına gittik.
“Anlat” dedi Ebuzer, “Senden öğreneceğimiz çok şeyler var galiba.”
Adam anlatmaya başladı:
“Ben Hopi kabilesindenim. Bir Hopi atasözü der ki: “İnsan ikibinden fazla insanın yaşadığı bir yerde yaşarsa insan kalamaz. Hal böyleyken siz tuttunuz dünyanın en kalabalık şehrine geldiniz. Derdiniz ne? Benim gibi kafayı yemek mi istiyorsunuz? Viski şişesinde kaybolup insanlıktan çıkmak mı istiyorsunuz?”
“Burada insanlıktan çıkmamış bir tek kişi varsa, o sensin” dedi Ebuzer.
Sonra gittik. Birleşmiş Milletler Teşkilatı’nın Afrikalı genel sekreterine bir çift sözümüz vardı.
***
“Size nasıl yardımcı olabilirim” diye sordu genel sekreter.
“Gerçeklerin gereğini yap” dedi Ebuzer.
“Hangi gerçeklerden söz ediyorsunuz?”
“Mesela Ruanda gerçeğinden: Bir hafta içinde yüzbinlerce Ruandalı akla gelebilecek en feci şekillerde katledildi. Bize bunun bir iç savaş olduğunu söylediler.
Vahşi Tutsiler’le vahşi Hutular’ın birbirine girdiğini anlattılar. Sonra iktidardaki kabilenin yenildiği, muhalefetteki kabilenin iktidarı ele geçirdiği ilan edildi. Bu arada Ruanda’nın başkentinin yeni yönetimi tebrik eden İngilizler’le dolduğunu öğrendik.
Birkaç gün sonra Ruanda’nın Paris güdümündeki Frankofon Ülkeler Cemiyeti’nden atıldığı bildirildi. Yani Ruanda’nın sahne olduğu şey bir Tutsi-Hutu savaşı değil, iki Avrupa takımı arasında geçen bir maçtı.
Sonuç: Britanya 1, Benelux 0, Ruanda eksi 500.000. Öğrenmek istiyorum: Kuveyt’i işgal ettiği için Irak’a ambargo uygulayan teşkilatınız Ruanda’yı kan gölüne çeviren Avrupalı güçlere nasıl bir ceza vermeye hazırlanıyor?”
Adam sırıttı:
“Dünya sisteminin püf noktasına vakıf olduğunuz anlaşılıyor. Böyle aptalca bir soru sormanıza şaşırdım doğrusu. Şimdi izin verin, işime bakayım.”
Ebuzer sırıtmadı:
“Halkını köleleştiren alçaklarla iş tuttuğun anlaşılıyor. Frantz Fanon’un kitaplarını okuduğum için hiç şaşırmadım doğrusu. Şimdi müsaade et, yüzüne tükürüp gidelim.”
Yüzüne tükürüp gittik.