Mehmet Kahraman’ın 4. öykü kitabı olan “Aldatma Ustası” salgının ilk günlerinde Hece Yayınları’ndan çıktı. Birbirinden bağımsız on iki öyküden oluşan bu kitapta ilk bakışta dikkat çeken şey sağlam bir dil işçiliği, samimi bir üslup ve gerçek hayatta görmeye alışkın olduğumuz olağan olay örgüleri olarak göze çarpmakta.

Öykülerdeki akıcı ve samimi üslup kitabın başından sonuna kadar kendisini okuyucuya hissettiriyor. Sade ve içten bir anlatım ile güncel olayları öykü dünyasına, dolayısıyla edebiyata yansıtmayı büyük bir ustalıkla başarıyor. Öykülerin perde arkasına baktığımızda toplumu ciddi manada ilgilendiren derin olay akışlarıyla karşılaşıyoruz. Bireyden hareketle toplumsal meseleleri eleştiri süzgecinden geçiren Mehmet Kahraman bunu kırıp dökmeden yapmayı başarıyor. Hatta öykü kahramanlarından hareketle topluma yansıtılan bu eleştirileri okurken kendimizi bizzat merkeze alıp olayı yaşıyor hissine kapılıyoruz.

Kitabın ilk öyküsü olan Ele Geçirilmiş Bir Gün’de baba karakteri etkin bir şekilde karşımıza çıkıyor. Kaç bin yıllık tarihi geçmişi olan bir mekân geziliyor ve buradaki ziyaretçilerden birisini duyan baba olayı şöyle aktarıyor. “Bizim gibi yalnız gelenler hızlıca bakıp geri çıkıyorlar. Önümüzdeki gruptan bir kadın insanların burada ne bulduğunu merak ediyor…” sıradan görünmesine rağmen bence çok sarsıcı bir bölümdü okuduğumuz. Tarihe ve kültürümüze bu şekilde bakan ne çok kişi var diye düşünmeden edemiyor insan. Yine aynı öyküdeki çocukların, anne babalarının duvara bakmaktan ne zevk aldıklarını sorgulamalarını bireye dolayısıyla topluma yöneltilmiş ince bir eleştiri olarak görmek mümkün. Metinlerin olağan olay örgülerden oluştuğunu belirtmiştim. Aynı öykünün bir yerinde annenin, oğluna “Zevzek zevzek konuşma kardeşini korkutuyorsun…” demesi aslında günlük yaşamımızda sürekli karşılaştığımız şey ya da yaşadıklarımızın ta kendisidir dersem abartmış olmam.

Kitaptaki on iki öyküye genelleme yapacak olursak ana muhtevanın aile ilişkileri üzerine kurulduğunu söyleyebilirim. Her ailede olan genel geçer durumlarla birlikte aile içi iletişimin daha doğrusu iletişimsizliğin öykülere hâkim olduğunu söylemek mümkün. Hayat mücadelesi veren kahramanların yaşadığı şeyler bize çok yakın ve tanıdık gelecek. Belki de bundan dolayı kitabı okurken çepeçevre sarıldığımızı göreceğiz. Metinlere sirayet eden bir başka özellik de kahramanların genelde iyi niyetli olmaları, etrafındakilere şefkatle ve merhametle bakmaları olarak görülebilir. Her ne kadar bu duygular başkaları tarafından suistimal edilse de öykülerin içine yerleştirilen bu kavramlar ön plana çıkmakta. Belki bu durumu Yardımcı Karakter’deki kahraman bozuyor gibi görülebilir ancak onda da bir şefkat sezmek pek ala mümkündür.

Neredeyse her gün her saat telefonlarımıza, mail adreslerimize dadanan yeni tür dolandırıcılar ile karşılaşıyoruz. Sanırım bunlardan biriyle karşılaşmayanımız yoktur. Ömrümüz boyunca çalışıp kazandığımız üç beş kuruşu değerlendirip daha müreffeh bir yaşam düşleriz. Ancak Aşkta ve Kumarda öyküsünde olduğu gibi bu birikimimizi açıkgözün biri bir anda alıp götürebiliyor. Nitekim günlerce medyadan düşmeyen Çiftlik Bank olayını o kadar güzel bir şekilde kaleme almış ki metni okuyup bitirdikten sonra acı bir tebessüm kalıyor insanın dudaklarında. Yine aynı minvalde hemen hemen her gün haberlerden aşinası olduğumuz telefon dolandırıcılarına Her İyilik Cezalandırılır’da dokunan yazar, bu tip vakaların insanın doğasındaki merhameti sevgiyi azalttığına dair ince bir göndermede bulunuyor. Velhasıl kitaptaki tüm öyküler hayatın içinden fışkırıp karşımıza çıkan olay ve kahramanlardan müteşekkil. Okudukça kâh gülümsüyor kâh üzülüyoruz. Ama yine de hayat bu demekten de kendimizi alamıyoruz.

Kitabın bir başka öyküsü olan Anastasya Beni Bekliyor metnine ayrı bir parantez açmak gerekir. Anastasya’yı fiziki özelliklerinden dolayı Rus’a benzeten erkek kahramanın, kadının güzelliği karşısında adeta başı dönüyor. Ne yapıp edip son günde kadınla oturup sohbet etme, tanışma imkânı buluyor. Ancak büyük bir arzuyla istenen şey bir anda kadının Rus değil, İsrailli olmasıyla ters yüz oluyor. İsrail’in Filistinlilere attığı misket bombaları kahramanımızı durduruyor. Anastasya diye kurguladığı güzel kadın bir de asker çıkınca her şey bir anda bozuluyor. Ancak Mehmet Kahraman’daki her şeyin iyi tarafını görme hali bu olumsuzluğa rağmen kendini gösteriyor. Abigail’in mesleğini öğrenen kahramanımız “Senin gibi güzel kadına yakışıyor mu soldier olmak.” diyerek kitabın her öyküsüne sinmiş olan iyiyi bulma, güzeli görme gayretini burada da gösteriyor.

Son yıllarda çıkan öykü kitaplarının geneline hâkim olan ‘ben’ diliyle aktarım Mehmet Kahraman’ın öykülerine de hâkim. Ancak metinleri okudukça onu emsallerinden ayıran bir özelliğin farkına varıyorsunuz. Olay örgüsünde ana karakterin yanında yer verilen yardımcı karakterlerin çok güçlü özelliklere sahip olmaları bu durumu onda tolere ediyor.

Öykülerin içinde kitaba verilen isimde bir öykünün olmaması ayrı bir dikkat çekiyor. Aldanmak ve aldatmak kavramları insan hayatının asla göz ardı edilemeyecek iki çıkmazı. İnsan yaratılışı itibariyle iyiye ve güzele meyillidir. Ancak eskiyen her şey gibi zamanla bu iyiye ve güzele meyilli yapı kötüye ve çirkinliğe dönüşebiliyor. Zaten metinlere sirayet eden aldanma, aldatma psikoloji de bu yönümüze ışık tutuyor. Yani iyi ve güzelin; kötü ve çirkinle mücadelesine. Öykülerde aldatan kadar aldanmaya hazır olan karakterler görüyoruz. Bunu insanın doğasındaki merhamet diye adlandırdığımız duyguya bağlayabiliriz. Merhametini yitirmeyen kişi her daim çevresine karşı hoş görülü ve duyarlı davranacaktır. Bunu kaybeden insan aldatmaya meyilli hale gelmiştir. Bunca aldanmaya ve aldatmaya rağmen Aldatma Ustası’ndaki karakterlerin merhametlerini yitirmemeleri çağımız insanı için bir çıkış yolu olarak görülebilir.

Aldatma Ustası’ndaki merhametin, samimiyetin ve sevginin hepimizi bulması dileğiyle… İyi okumalar dilerim…

%d blogcu bunu beğendi: