Şiirlerinden farklı bir ahenk, bolca ritim sızan Yağız Gönüler’in ikinci kitabı “Minnet Eylemem” nihayet çalışma masamda. Yeni çıkan şiir kitapları kervanına katılan bu taze kitabın “bir vasiyet gibi oğula, bir tutku gibi karısına, dahası bir sevda gibi vatana” adanmışlığı gözümüzden kaçmıyor. ‘Kırılınca Klarnet’ 2015’ te yine İzdiham Yayınları’ndan okuruyla buluştuğunu biliyoruz. Modernizmin eleştirisinin bolca yer aldığı şiirleriyle birinci kitabının başarısını ikinci kitabıyla perçinliyor şair. “Ekmek” ile başlayıp, “Elveda” ile biten otuz bir adet şiir yine İzdiham Yayıncılık’tan.
Dergâh, İtibar, Birnokta, Aşkar, Edebiyat Ortamı, Mahalle Mektebi, İzdiham, Çelimli Çalım gibi dergilerde uzun zamandır çalışmaları yer alıyor. “Sen de bitersin yalan dünya” diyor bu kitapta şair. Yağız Gönüler’in ‘Minnet Eylemem’ adlı kitabının bende çağrıştırdığı dizeler ise Âşık Hüdaî’den: “Lokma yeme muhannetin elinden/ Kurtulaman sonra acı dilinden/ Namertlerin kaymağından balından/ Merdin kuru yavan aşı makbuldür.” Eğilip bükülmeden yol almak, kimseye minnet etmemek, kendi göbeğini kendi kesmek ne kadar zordur. Zor her yiğidin harcı değildir. Çilelidir. Çileli bir yolun yolcusu olmak ise, herkese nasip olmaz elbette. İkinci şiir kitabı ile okurunun karşına çıkan şair çilenin efkârla karıştırılmadan yoldaş bilinip, hayli nasipli, hikmetli, güvenli bir hal üzere; yola çıkılmasından yana olduğunu anlatıyor dizelerinde bizlere. ‘Minnet Eylemem’ ile çileli bir yolun yolcusu olduğunu hatırlatan bir şair Yağız Gönüler. Bazı dizelerinde kendine ayar verme durumunu okuyoruz: “Bunlar nasıl laflar değil mi Allah’ım/ Sen her şeyi görürken ve her şeye bakarken/ Sana inanmayana bile ekmek verirken/ Sondan bir önce/” Yine bu dizelerde kendine isyan hakkı tanımayan bir bilinçli insan profilini çizerken görüyoruz Yağız Gönüler’i. Bir nefsi ikna durumu söz konusu. Yani özetle diyebiliriz ki bu kitapta kimseyle uğraşmayan, kendisine çeki-düzen veren bir şair var. Bir söyleşisinde kesintisiz rızık veren Allah’ın genişliğine dair yakaladığı gerçekliği şöyle anlatıyor Yağız Gönüler: “İnsan kendini akort edebilen bir varlık. Bu bir lütuf olarak sunulmuş. Huyların asla değişeceğine inanmıyorum, benim için değişebilecek şey davranışlar. Dolayısıyla isyan etmek de bir davranış tercihi, etmemek de. Her sabah işe giderken bir esnafın, dükkânı önünde halkalanmış kuşlara yem attığını görüyorum. Bu benim zihnimde bir zikri canlandırıyor. Sanki bir mürşit, müritlerini hikmet bahçesinden suluyor. Sonra o su nasıl kullanılacak müride kalıyor. Akşam oluyor, eve dönerken başka bir esnafın “akmasa da damlıyor, çok şükür” sözüne kulak misafiri oluyorum. Halbuki bu esnafın pek inançlı biri olmadığı belli. Neresinden belli öyle değil mi? Nereden bilebiliriz? Sonra hanımla bu meseleleri muhabbete döktüğümüz bir gün düşünmüştük. Yani hiç inancı olmayan, hiç inanmamış bir insana bile rızkı veriliyor. O bunu bilmiyor ama rızkı hazır onun, Allah veriyor. Keser mi kesmez mi O’nun işi, biz karışamayız. Ama veriyor ya hu. “Sen bana inanmıyorsun, ilişkimiz buraya kadar” demiyor. Burada da bir hikmet var. Karşımızdaki bizi anlamadığında hemen ilişkiyi kesersek, yarın öbür gün ilişki kuracak hiçbir bağ, hiçbir adres bulamayabiliriz. Anlatmalı. İlle de anlaşmalı demiyorum ama anlatmalıyız.”
Dünyaya dair rahatsızlığını çekinmeden dile getiren şair Gönüler, içinde at, tüfek, klarnet çağrıştıran şiirler yazıyor. Atların, tüfeklerin, klarnetlerin yalan söylemeyeceğine inanıyor: “Şuradan başlamak lâzım ki dünyanın gittiği yerle bizim gittiğimiz yer aynı istikamette / paralel olduğu için ulaşacağımız yer kirli. Bu kirlilik hâli öyle çetrefilli boyutlarda ki yaşamın ve dünyanın her yanına bulaşmış durumda. Dolayısıyla bir iş yapılırken ona kir bulaşması da kolaylaştı. Ekmekten tutun kitaba kadar her şey kirlendi. Çünkü her şeye dünya karıştı, bulaştı. Bizim, dünyaya ters istikamette gitmemiz gerekiyordu. Ama vazgeçtik, hepimiz “ölmek için dünyaya gelmiş birey”ler gibi yaşıyoruz işte. Hâlbuki “anlamak/anlaşmak için dünyaya gönderilmiş insan”lar gibi olmalıydık. Karamsar başlamış olabilirim ama kanaatimce ortada iyi bir şey yok, iyi gibi görünen ise tonlarca şey var. Arınmak güç, sadeleşmek mümkün değil, sanat uzak. Daha fazla düşünmek gerekiyor, daha fazla çalışmak ama en önemlisi de çabalamak.”
Durmayan, bir kenarda durmaması gereken bir şeyleri çağrıştıran, yalan kaldırmayan şiirlerin izini sürüyor. Hayatını panik içinde sağa sola koşturarak yaşayan insanlar var şiirlerinde. “Kalpsiz öleceğiz bir reklam arasında” dizesinde modern hayatın dayatmalarla örülü duvarları arasında sıkışmış bir kişiler. “Wc nedir?/ Gökdelendir, plazadır, kul hakkıdır, kabir azabıdır oğlum” diyor şair. Gerçekliğin yeniden tanımlandığı, asla es geçilmediği, adeta haykırıldığı şiirler. “Doğru teknolojiler, yalın iş modelleri, ruhsuz adamlar” Şair rahatça, ne görüyorsa anlatıyor. Ayrıca şair, internet ortamında “Ruhuna Kitap” ve “Gizlenen Tarihimiz” adlı bloglarıyla başarılı bir ivme yakalamış görünüyor. “Ben Tanrı’nın şair olma, yani daha başka bir biçimde dua etme imkânı tanıdığı bir insanım.” A.Tarkovski’nin Mühürlenmiş Zaman’ından bir alıntı var RuhunaKitap bloğunun girişinde. Sanatın her türünü bir dua olarak görüyor. Şairin şiir ile dua ettiğini düşünüyor. Anlıyoruz ki, bunu yeterince önemsiyor. “Hiçbir şey güvenilir değil, buna insan da dâhil.” Lafı dolandırmadan, olduğu gibi söyleyen şairin, anlaşılmayan şiiri yok gibi. Açık ve net diyor ki: “Geçen gün Orhan Veli beni takip etti mesela/Ölen insanlar yakamıza yapışıyorlar Allah’ım/ Öyle çürük, öyle yosma, öyle karışık insanlar” Sanal âlemi tanımaya çalışan, şairin gördükleri karşısındaki şaşkınlığına dair dizeler bunlar. Güvensizlik ve insan, ikisi yan yana gelmemeliydi, diyor adeta. Tüm bunların dışında sosyal medyanın popülerliğe açtığı kapıyı gösteriyor şair açıkça: “Zygmunt Bauman’ın sosyal medyayı “keyifli ve kullanışlı bir tuzak” olarak tanımlamasını da haklı buluyorum. Çünkü bu tuzak birbirleriyle aynı şeyleri konuşan bireyleri popüler kılıyor. Oysa kadim kültürümüzde muhabbet diye bir şey vardır. Birbiriyle aynı şeyleri düşünmeyen, aynı fikirleri benimsemeyen insanlar da muhabbet etmeli. Sosyal medya bu muhabbeti kabul etmiyor. Size hep kendinizden bir şeyler gösteriyor, sunuyor ki daha fazla kullanın.”
Minnetsiz, iyilik dilenmeyen, gözünüzün içine erdemlerini, kişiliğini satmaksızın bakan insanları anlatıyor şair, Minnet Eylemem’ adlı kitabında. Gerçek bir şair gibi, hakikate ermenin yollarını arıyor. Okura bunu yeterince hissettiriyor. Ayrıca şairin, alıntıladığı dizelerden Kul Nesimî’ nin izini sürdüğünü de anlıyoruz: “Bir acayip derde düştüm herkes gider kârına/ Bugün buldum bugün yerim Hakk kerîmdir yârına/ Zerrece tamahım yoktur şu dünyanın vârına/ Rızkımı veren Hüdâ’dır kula minnet eylemem”
YAĞIZ GÖNÜLER
MİNNET EYLEMEM / ŞİİR.
İZDİHAM YAY.
İSTANBUL- ARALIK 2016