Sitemizin lokomotif isimlerinden biri Mehmet Aycı. Yazı üretimi konusunda o mu çok hızlı, biz mi çok yavaşız henüz tespit edemedik. Her ay birçok dergide onun şiirlerine ve enfes denemelerine rastlamak mümkün. Çok yazması tartışma konusu ediliyor. Tembellerin işi olmayınca üretken kalemlere çatabiliyorlar tabi. Hem belli bir tempoda okuyup, hem de soluklanmadan yazı yazmak her babayiğidin harcı değil. Mehmet Aycı bize tembelliğimizi hatırlatıyor yazma konusunda. Sözü uzatmayalım. Mehmet Aycı sorduğumuz sorulara kendi üslubunca cevap verdi. Kendisine çok teşekkür ediyoruz.
Edebiyata ilginiz ne zaman başladı?
Halk Edebiyatının gündelik hayatın içinde olduğu bir evde büyüdüm. Babaannem ve annem ağıtçı kadınlardı. Okumayı söktüğümde ise yazarların, şairlerin oyun arkadaşım, ruh akrabam olduğunu düşünmeye başladım. Öyle düşünmeye başladığımı şimdi düşünüyorum.
Çocukken tanınmış bir edebiyatçı olacağınızı tahmin eder miydiniz?
Tanınmış mıyım bilmiyorum. Ama şair olacağımı, at kuyruğundan yaptığım kopuz ve arada kendimden geçerek söylediğim, söylediğim anda aklımda kalan koşuklar söylüyordu.
Çalışkan bir öğrenci miydiniz? Hangi dersleri sever, hangilerinden hoşlanmazdınız?
Ders kitaplarını da kitap okur gibi okuduğum için arkadaşlarımdan birkaç adım öndeydim. Matematik hariç.
O yıllara ait ilginç bir hatıranızı bizimle paylaşır mısınız?
Orta ikide şiirlerim Kozan’ın tek gazetesi olan Yeni Hürsöz’de yayınlanmaya başladı. Gazetenin bir sahibi, bir de müvezzii, mürettibi, musahhihi, muhabiri olan kişi vardı. İkisi çıkarıyorlar. İdare hane ile matbaa aynı yerde. Dizgici şiir gibi, alışkın ellerle, kutulara bakmadan harfleri diziyor. Elini uzatınca harfler kuşlar gibi havalanıp saydaki yerlerine konuyor. İlk şiirim çıktığında Türkçe Öğretmenim Türkan Hanım, “beyim sizinle tanışmak istiyor” diye beni evine davet etti. Kendi eliyle kahve yaptı. Ali Kocaman, “siz ileride Türkiye’nin büyük şairlerinden biri” olacaksınız dediğinde içimde nasıl bir ağacın yeşerdiğini unutamam.
Nasıl yazarsınız? Konu arar mısınız?
Konu aramam. Yeterince konu var. Her şey yazılabilir. Beni yaz dediğinde o şeylerin, o zaman yazıyorum. Başka yerde de söyledim, konu annenizin ölümüyse, annenizin ölmesi zaten size yazdırır, yok anneniz sağ ise, annenizin öldüğünü hayal ediyorsunuz, anneniz ölmüş oluyor.
İlk yazdıklarınızla şimdikiler arasında ne gibi bir farklılıklar görüyorsunuz? Edebi anlayışınız ne gibi değişliklere uğradı?
İlk yazılanlar elbette acemi ve klişe metinlerdi. Gülümsüyorsunuz bakınca.
En çok hangi yazarları okudunuz? Hangilerinin etkisi altında kaldınız?
Geçmiş zaman kipi kullanmıyorum, hâlâ okuyorum çünkü. Türk Şairlerinin cümlesine minnettarım. Benim sevgi ağım biraz geniş. Son zamanlarda dünyanın her ülkesinden en az bir yazarı külliyat halinde okumalıyım diye düşünmeye başladım.
Şimdi edebiyat sahasında bir şeyler hazırlıyor musunuz? Yeni projeleriniz var mı?
Proje soğuk bir sözcük… Ne kadar başka işlerle uğraşırsam uğraşayım, ne kadar yoğun olursam olayım, her gün mutlaka okuma yazma için kendi odama çekiliyorum. Hayat bir proje değil çünkü…
Bugünkü edebiyat hakkında düşünceleriniz nelerdir?
Yeni Türk Edebiyatı en hareketli zamanını yaşıyor. Dünyadan haberdar, dünyayla ilgili ve yenilikçi…
Edebiyatımızın gelişmesi için neleri gerekli görüyorsunuz?
Dönüştürülecek muazzam bir birikim var. Bir ayağınızın kütüphanenizde bir ayağınızın sokaklarda olması lazım… Dünyanın bütün sokaklarında…