Gökdelenler.
Gökdelenlerin arasında bahçeli evler.
Bahçeli evlerin arasında kulübeler.
Bahçelerde de kulübeler.
Tapınaklar.
Tapınağımsı evler.
Yollar, köprüler, hanlar, hamamlar.
Ucube yapılar.
Bunlar ancak hayalde olabilir dediğimiz binalar.
Bunlardan, buna benzer aklınıza gelebilecek, aklınıza gelmeyen, aklınıza asla gelmeyecek, farklı tarzlarda farklı renklerde yapılardan oluşan uçsuz bucaksız bir kent.
Gece giriyorum o kente.
Öyle kalabalık ki meydan anlatılamaz.
Çoğunu tanıyorum kalabalığın.
Çoğunu çıkarmaya çalışıyorum.
Tanımadıklarım da var.
Roman kahramanları.
Öykü kahramanları.
Efsane kahramanları.
Aralarına karışıyorum.
Fark etmiyorlar.
Köşe başındaki meczup tılsımlı bir sözcük söylüyor megafondan, bütün salalardan, çan seslerinden daha gür bir sesle.
Herkes evine kaçıyor.
Meydan boşalıyor.
Meczup köşe başında ben meydanın ortasında kalakalıyoruz.
Meczup mu.
Henüz bir yerde okumadım.
İsmini sordum.
Cafer.
