Millet olarak dar sahalarda paslaşsak da, yaşantımızda gün geçmiyor ki yeni bir alan açılmasın.
Daha düne kadar cennet vatanın topraklarında ve asfaltlarında serazat gezip dolaşırken, şimdilerde ne olduysa oldu, birden bire ayağımızın bastığı her kareye yeni isimler ve tanımlamalar ekleniverdi.
Ziraî alan
Ticarî alan
Siyasî alan
Hava alanı
Mücavir alan
Münhal alan
Ekili alan
….
derken, hayatımızda nevzuhur bir alan daha peyda oldu: Kamusal alan!
Uygulanış tarzına bakılırsa, kamunun (halkın) rahatlıkla giremediği yerlerin genel adı olmalı diye düşünürken, meğerse ne kadar masum(!) bir içeriği varmış: Kamu işlerinin daha uyumlu ve koordineli yerine getirilebilmesi için etrafı belli çitlerle-kimi zaman duvarlarla- çevrili resmi mekânlar demekmiş.
Dünkü “Yassak hemşerim!”ciliğin bugünkü kılık ve ağız değiştirmiş çağdaş versiyonu…
Kamunun alınmadığı yerler nasıl kamusal alan oluyor, bunu dilbilimcilere bırakalım.
Ve hemen sırada bekleyen ve hızla piyasaya sürülmek üzere olan yeni bir “alan”dan bahsedelim.
Yeni alanın adı, kaç haftadır üzerinde konuştuğumuz, kalem oynattığımız bildik bir alan: “Kumsal Alan!”
Yeni bir kelime üretmenize bile gerek yok: Kumsal’ın “sal”ını çok amaçlı olarak kullanacaksınız o kadar!
Belki de bu kelime bugünler için var olmuştur da haberimiz yok.
Denize girmenin, kumsal alanda durmanın da bir “norm”u – yönetmelik mi desek acaba-var.
Uygarlıktan ve milli gelir pastasından nasibini almamış vatandaşların bu konuda eğitilmesi gerekliymiş…
Oysa, yaşadığımız dünyada milli gelir pastası nasıl dağıtılıyorsa, uygarlık denen şey de o ayarda paylaştırılıyor.
Pastadan kim daha büyük pay alıyorsa uygarlıktan da o nasipleniyor.
On yıllar geçmesine rağmen hâlâ camilerimizdeki ‘Müslüman kardeş, ayakkabını öyle değil böyle tut!” uyarı levhasını kaldıramadığımıza göre, problem çok derinlerde.
Yakında kumsal alanlara da geç ve geri kalmışlar için uyarı sadedinde yazılı görgü kuralı levhaları yerleştirilirse şaşırmayın.
“Vatandaş! Denize yatağa girer gibi gir, Üstündekileri çıkar!”
“TSE damgalı mayo haricinde girilmez!”
“Bikinili ortamlarda Haşema’yla dolaşmayınız!”
Ve sahil bölgelerinde gelecek sıcak günlerde basına yansıyacak şu tarz haberlere hazırlıklı olun:
“Marmaris’te denize giren ünlü şarkıcı ……..bir haşemalıyla aynı denizde yüzüp aynı kumsalda güneşlenemem diyerek,yüzme programını yarıda kesip kumsal alanı terk etti!”
Ya da; “Kalabalıktan yararlanarak kumsal alana çizgili pijamaları ve diz altı donlarıyla sızmak isteyen 3 vatandaş son anda fark edilerek, uzaklaştırıldı.”
“Fethiye sahillerinde İki bikinili bayanın garipser bir şekilde kendine bakışından rahatsız olan türbanlı muhafazakâr bayan: “niye öyle bakıyorsun yoksa bi kinin mi var?” diye çıkıştı.”
Nasıl, gayet eğlenceli değil mi?
Ülkemiz aslında en çok da mizahçılar için bir tatil cennetidir.
Hiçbir zaman konu sıkıntısı çekmezler.
Ne diyorduk?
Aslında her açılan alan millet olarak manevra kabiliyetimizi biraz daha kısıtlayıp daraltmaktan başka bir işe yaramıyor, vesselam…