Sizi tanıyor muyum?
Maalesef haklısınız. Sizi tanımıyorum. Hayatlarımızın her hangi bir anında da karşılaşmış olamayız. Çünkü kıyafetinize bakılırsa Andromeda’dan olmalısınız. Bense nereli olduğumu bilmiyorum. Dünya-Mars arası sefer yapan bir mekikte doğmuşum çünkü. Tam ortada doğduğum için nereli olduğumu bilememişler. İşte bu yüzden kimliğimin doğum yeri hanesi boştur. Bu boşluk içime de bulaşmış ve ben uzayda yaşamaya başlamışım. Şimdilerde kullanılmayan bir haberleşme uydusunda kalıyorum. Ha, yeri gelmişken size bir tavsiyede bulunayım. Siz siz olun bir haberleşme uydusuyla sakın arkadaş olmayın. Çok geveze oluyorlar. Hele bir de kullanılmıyorlarsa. Bari anlattıkları matah bir şey olsa. Uluslararası sorunlardan megastarların hayatları hakkındaki dedikodulara kadar her şeyi biliyorlar da bir mısra şiir bilenine rastlamadım.
Ne diyordum? Ha, bir uyduda yaşadığımı söylüyordum. Her hâlde bir kaç bin turdur oradayım. Pek çok şey gördüm orada. Hatta rüya bile.. Ne yani ben rüya göremez miyim? Örneğin dün gece bir kapı gördüm. Uğraştım, didindim; bir türlü açamadım. Acaba ardında ne vardı? Nerden mi bileceksiniz? Siz rüyanızda hiç kapı görmediniz mi? Gördünüz ama açamadınız öyle mi? Ha, o zaman muhakkak akrabayız. Ne olur bir daha düşünün. Biz tanışıyor muyuz? Sizi bir yerden tanıdığıma eminim. Tamam, tamam.. Şimdi hatırladım. Siz “O”sunuz. Yani “O” sizsiniz.
Kaç yıl mı oldu? Kusura bakmayın matematiğim o kadar iyi değil. Çünkü çıkarma işlemini öğreneceğim dersten önceki teneffüste okulu bıraktım. Öğretmenimiz “Çocuklar, size gelecek ders çıkarmayı öğreteceğim.” dedi, zil çalınca eve döndüm ve bir daha da okula gitmedim. Fakat zannettiğiniz gibi bu bir prensip meselesi falan değil. Bir sayıdan diğer bir sayıyı çıkardığımda elimde kalan sayıyı ne yapacağımı bilmiyordum ki.. Hem içinden sayı çıkarılan sayıda kalan boşluk ne olacak? Bakın söz yine boşluğa geldi. Boşluk hayatı dolduran en önemli şey belki de.
Neler saçmalıyorum.. Kurduğum bütün cümleler sahte. Hepsi yalan. Ben aslında hep buralarda bir yerdeydim. Siz de bir turist olmalısınız. Durduğunuza, yani anlamadığınız hâlde beni dinlediğinize göre, siz de bir yalancısınız. Utanmadan yalanıma ortak oldunuz. Zaten işte böyle anonimleşiyor yalan. Ondan sonra ellerine yalanları oranında hisse senetleri tutuşturuluyor insanların. Onlar da endekslere bakıp, sayılar yükseldiğinde sevinçten, düştüğündeyse üzüntüden kendilerini kaybediyorlar. Sonra da aramaya başlayıp, bulamıyorlar. Daha da kötüsü başkalarını kendileri zannedip, aradıklarını bulmuş kabul ediyorlar. Aramayı bıraktıkları için de kendilerini asla bulamıyorlar. Evet böylece herkes, kendini başkalarıyla dolduruyor. Boşluk kalmıyor anlayacağınız. Oysa önemli olan doluluk değil boşluk… Dolular, doldurulanlar ancak şöminenin üstünden bakan aslan kafaları kadar canlı olabilirler.
İyi de bütün bunları söyleyebilmiş olmanın bir farkı olmalı. Ne bileyim, böyle yol ortasında önüne gelenle konuşmak… Hem de tek cümlenin bile anlaşılmadığına göre…