Dünyaca ünlü bir ressamın anılarını okurken şu satırların altını çizmişim:
“Annem öldü.
Birden içimdeki ağaç tüm yapraklarını döktü.
Güz sarısı, acı sarısı yapraklar. Yeşil olanlar da düşerken sararıyordu.
Düşen son yeşil yaprağı alıp defterime çizdim.
Öyle hüzünlü, öyle yalnız düşüyordu ki çıplak ağacından, ucu ağaca, sapı toprağa değecek şekilde inanılmaz bir kopma ve tutunma fotoğrafı veriyordu zihnime… Resmin karakalem eskiz olarak kalmasına gönlüm razı olmadı. Tuvalin başına geçtim, tablolaştırdım.
O yılki sergimde en beğenilen resmim oldu.
Ünlü bir koleksiyoncu satın aldı.
Birkaç yıl sonra, Birleşmiş Milletler, “Dünya Yaşlılar Haftası” etkinliklerinde benim resmimi kullandı.
Çok beğenildi resim.
Yaprağın sapının toprağa dokunduğu yerde yarısı toprağa gömülmüş bir çekirdek çizdiğimi yıllar sonra resme tekrar bakarken fark ettim. Çekirdek çizmemiştim oysa.
O gün bir şey daha fark ettim: Yaprak çocuk, ağaç anneydi ve çocuk annenin elini ha tuttu ha tutacak…”
Geçen resimle ilgilenen oğlumun masasında gördüm kitabı.
Sayfalarını karıştırırken üniversiteye hazırlanan oğlum, altını çizdiğim satırların bulunduğu sayfanın boşluğuna kurşun kalemle bir yaprak resmi çizmişti.
Aklınca yaprak test yapmış ve şunları yazmış:
“Sanat ne içindir?
a)Sanat
b)Birey
c)Toplum
d)Hepsi
e)Hiçbirisi
*edebiyat hocasına sorulacak!”