Handan Acar Yıldız “Ağır Boşluk” ve “İnatçı Leke” adlı iki başarılı öykü kitabının ardından şimdi de “Kaybolmuş Kaderler Müzesi” adlı romanını okuruyla buluşturdu. Kitap için usta öykücü Necip Tosun dikkat çekici belirlemelerde bulunmuş:
Handan Acar Yıldız, Kaybolmuş Kaderler Müzesi’nde, duygular, yaşantılar, durumlar üzerinde lirik, felsefi bir dille gezinirken, bütün bir insanlık tarihini kodlamaya çalışır. Romanda zaman zaman düşsel, simgesel, çağrışıma yaslı anlatımı tercih ederken felsefe ve din kaynaklı bilgileri, modern bir ‘mesel’e dönüştürerek anlatır. Negatif olaylar, oluşlar sürecini izler. Mitlerden, kutsal metinlerden, felsefi söylencelerden beslenerek aforizmalar, kısa kısa öyküler ve fragmanlarla insanlığın temel meselelerini gözler önüne serer.
Bir yanıyla postmodern, bir yanıyla modern, bir yanıyla da distopya anlatılarına yaslanan roman, insan yalnızlığını, acıyı, körleşmeyi ustalıkla ortaya koyar. Yoğunlaştırılmış /sıkıştırılmış anlatımla küçük öyküler ince iç örgülerle birleştirilip büyük, bütüncül bir haritaya dönüştürülür. Bu anlamda romanın en önemli özelliği öykü diliyle yazılmış, onun sıkı örgü ve yoğun anlatımıyla oluşturulmuş olmasıdır. Bu yanıyla da kendini kolay ele vermeyen, derinlikli ve çok katmanlı bir biçemle var olur. Soyutlama ve imgesel anlatımla belki okurdan biraz çaba ve dikkat ister ama sonuna kadar okumayı göze alabilen okurlarına tüm sırlarını ifşa eder.
Roman kahramanlarının büyük çoğunluğu kadınlardır. Kadının varoluş sorunları etrafında yapılan zamanlar üstü yolculuk giderek ontolojik bir arayışa dönüşür. Kadınların tarihsel serüvenine alışılageldik cinsiyetçi yaklaşımlardan farklı bir insanlık dramı olarak bakılırken, varoluşsal sorunlar, kahramanlar ve olaylar aşılarak bütün insanlığı ilgilendiren konulara evrilir. Karakterler simgesel özellikleriyle romanda yer alırken, daha çok bir atmosferi, bir doğruyu ortaya çıkarmak için oluşturulmuş, soyut, sembolik tiplerdir. Ortalıkta bir bilinç olarak dolaşırlar ve temsil güçleri yüksektir. Roman, “inanç”, “taassup”, “güven”, “tutamak” “dayanak”, “sonsuzluk”, “günah”, “suç” kavramları etrafında örülür. Mekândan soyutlanmış bir ortamda kadınların sürüklendikleri karmaşa, ruhlarında oluşan girdap, estetik yaklaşımdan hiç vazgeçilmeden roman bütünlüğü içinde verilir.