Sonunda beklenen gün geldi ve Amerika, Irak’a yönelik “Irak halkını özgürleştirme harekatı”na başladı. Irak halkını özgürleştirmek için neler yaptıklarını saniye saniye televizyonlardan izliyor, gazetelerden okuyoruz. Meğer Irak halkını özgürleştirmek için o halkın bayrağını indirip yerine Amerikan bayrağı dikmek gerekiyormuş, ne garip.

Koalisyon çetesinin özgürleştirmek iddiasıyla gittiği bir ülkede yaptığı ilk işlerden birinin işgal bayrağı dikmek oluşu, gerçek amacın “özgürleştirme” değil, işgal olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Özgürleştirmek için yapılanlar sadece bundan ibaret değil tabi. Iraklı sivilleri özgürleştirmek için tonlarca ağırlığındaki uranyumlu bombaları onların tepelerine bırakıp hastaneleri yaralılarla doldurmak da gerekliymiş oysa. Yeni dünya düzeninin ne menem bir şey olduğunu bir kez daha apaçık görüyor tüm dünya.

İşgal çetesinin başı, giriştikleri bu hukuksuz saldırının gerekçesini açıklarken, “Amerikan yaşam tarzını korumak” ve “Amerikalıların can güvenliğini sağlamak” gibi anlamsız sözler sarfediyor. Iraklı siviller, Amerikan yaşam tarzına ne gibi bir müdahalede bulunabilir, Amerikalıların can güvenliğini nasıl tehlikeye atabilir, anlamak çok zor. Binlerce kilometre uzaklıktaki bir ülkeyi “halkımızın can güvenliğini tehdit ediyor” gerekçesiyle işgal etmek ne kadar gerçekçi?

Tüm dünyanın gözünün içine baka baka yalan söyleyen ve öldürmeyi meslek haline getiren bir çeteyle karşı karşıyayız. Ellerindeki medya enstrümanını diledikleri gibi kullanan işgalci güçler, Türk medyasındaki uzantılarının da çabalarıyla olan biteni bir “kurtarma” ve “demokrasi getirme mücadelesi” olarak yansıtmaya çalışıyor. Öyle ki televizyonlarımız Irak’ın şehirleri işgal edilirken “ele geçirdi” gibi düz bir ifade kullanmayı tercih ederken, İngiliz BBC bile “Amerikan ve İngiliz kuvvetleri tarafından işgal edildi” diyor. Özetle, bizim (!) medyamız “ele geçirmek” diyor, onların medyası ise “işgal”. Bu ne yaman çelişki?

Bir yanda ise tank içinde konuşlanmış savaş muhabirleri, maç anlatan spikerler gibi savaşı an be anlatıyorlar, keyifleri yerinde. Biz ise evlerimizde, işyerlerimizde çayımızı yudumlayıp, çorbamızı içerek ölüm saçan bombaları, uçakları izliyoruz.

Irak halkının Umm Kasr’da ABD ve İngiliz işgalcilerine karşı gösterdiği direnişi değerlendiren spiker, “Amerikan askerleri ne yazık ki böyle çirkin davranışlarla karşılaşabiliyorlar” diyor. Ne yani, işgalcileri çiçeklerle mi karşılamalıydı bu halk. ABD’li bir komutan ise karşılaştıkları direnişten dolayı şaşkın, “Irak’ta nüfusun bizi görünce sevinmesini bekliyorduk. Bir takım sadık insanlar böyle davranıyor olabilir” diyor.

Amerikan yönetimi kendi halkını ve askerlerini yalanlarına öyle inandırmışki, ABD askerleri Irak halkının kendilerini çiçeklerle karşılayacağı rüyasında hala. Bu rüyadan yeni yeni uyanmaya başladılar.

İlginç bir ayrıntı ile noktalayalım yazımızı; Umm Kasr’da bölge halkına ait bir pikap üzerinde New York polis departmanının simgesi var. Naklen savaşı sunan spiker, büyük bir şaşkınlık içinde,”Bir film yapsanız buna kimse inanmaz. Bu filmi kimse satın almaz” diyor.

Zaten senaryosu olmayan doğaçlama gelişen bir film değil mi bu, ekranda naklen izlediğimiz!