Eleştirmen komşusu şairin şiirini tanımladı.
Suya damlayan kan!
Nasıl okumalı bunu?
Renk veriyor.
Suyu içilmez kılıyor.
Yayılıyor.
Acımsı.
Eski değil.
Zaman uyuşmazlığı yok.
Lise sondaki genç önce şairi okudu.
Sonra eleştirmenin yazdıklarına göz attı.
“Suya Damlayan Kan” diye bir şiir yazıldı mı?
Tahkiyesi var mı?
Kan suya nasıl damlar.
Bardağa su koydu.
Odasından çakısını buldu.
Sol işaret parmağını dikine yardı.
Bardağın üzerine tuttu.
Renk veriyor mu, veriyor.
Su kızıla boyandı mı boyandı.
Bu suyu içebilir mi içemez.
Acı duydu mu duydu.
Sanat değeri var mı var.
Gerçekçi mi gerçekçi…
Lirik mi? Hem de nasıl.
Epik mi? Daha ne olsun.
Pastoral mı? Yaşasın gelincikler.
Gerçek üstü mü? Gerçek üstü.
Post modern mi? Kayıtlarına bakacak. Yeniden kurgulayacak.
Eleştirmen diğer komşusu gencin sol işaret parmağını sargılı gördü.
Bu havada dedi, sarma yarayı.
Açık kalsın.
Hava alsın.
Gencin içinden bir dize geçti:
“Herkes bir öykü çıkarır suya damlayan kandan!”