21 Mart, Dünya Şairler Günü’ymüş. İki hafta öncesi de Dünya Kadınlar Günü; 8 Mart. 21 Mart, doğu toplumlarının bir kısmı için nevruz; baharın başlangıcı, yenilenme ve yeniden doğma günü. Aynı günün şairlere de tahsis edilmesi anlamlı. Diyorum, kadınlar gününü de Martın yirmi birine çeksek; baharın, kadının ve şairin tek günde buluşmasını sağlasak, dibi delinesi dünyada hayırlı bir iş yapmış olmaz mıyız. Sevgilimiz kadın, en çok şiirin annesidir çünkü. Bahar, kadınlar olmadan biz şair milletinin ne işine yarar?.. Bir de sırrım var ki ben bilirim; bir de “mavi fincan” bilir 21 Mart’ın Mehmet Aycı için hangi derin anlamları içerdiğini…
İnsan; en dünyalı olanımız. Yek katre hun ve hezar endişe… Dünyaya dair sözü olan tek varlığız. Kişioğlunun hikayesi bir “dünya” hikayesi… Aşk, özlem, bizi insani kılan her şey burada başlıyor, burada yerli yerine oturuyor… Dilimiz dünya dillerinden bir dil; yüzümüz bir insan yüzü; toprağa yakın. Adem adının İbranice’de toprak anlamına gelmesi yalnızca kelimenin azizliği değil.
Anasır-ı Erbaa biziz. Dünyanın özü, gözbebeği… Küçük dünya: insan.
Kim ne söylerse söylesin, “dünya dedikleri bir gölgeliktir”, eğlenir, gölgelenir, gideriz.
Zarifoğlu’na rahmet; “Bir Değirmendir Dünya”, ve bu isim en çok bir deneme kitabına yakışır. İnsan oğlunun işi gücü (Hüseyin Akın’ın kulakları çınlasın) “deneme/yanılma”dır nihayetinde, ömür, bir yanılgılar yumağıdır.
Boşuna kürek çekiyorum; insanlar kendi dünyalarında oyun oynaştadır.
Herkesin bir, iç dünyası, bir hayal dünyası vardır var olmasına da, dünyadan bihaber vakti tamam edip, taht misali o musalla taşında bir namazlık saltanattan sonra aramızdan ayrılırlar. Cahit Sıtkı, söylediğiyle kalır.
Kiminin iç dünyasında fırtınalar kopar da, yüzüne baktığınızda sakin bir gülümseme denizine dalarsınız, dünyanın farkında değilsinizdir.
Kimi, dünyaya geldiğine bin pişman olduğunu söyler; dört elle sarıldığı dünya “taciz”den savcılığa suç duyurusunda bulunsa yeridir.
Dünyadasınız; yaşıyorsunuz, demem fazlalıktır.
“Giyim dünyası”ndan bir gömlek, “ayakkabı dünyası”ndan bir terlik alırsınız; acıktınız, şimdilik “simit dünyası”ndan bir simit…
“Kitap dünyası”nda karşılaştığınız şu aksaçlı, fakülteden hocanız olur, “ilim dünyası”nın ileri gelenlerindendir, gözlerinin feri kitaplarda ve öğrencilerde kalmıştır.
Çocuğunuzla yan yana oturup “hayvanlar alemi”ni izlersiniz; alemini sevsinler, aslanların, kaplanların, fillerin dünyası “bir alem”dir…Bu yine iyi; çizgiden kahramanlarına, bilimkurgu saçmalıklarına aşina olduğumuz “uzaylıların dünyası” biz dünyalı çocukların hayal dünyasını çöplüğe çevirmektedir.
“Spor dünyası”, daha çok meşin yuvarlağın etrafında dönen bir dünyadır.
Aziz şair Necatigil’in evin hallerini anlatması gibi dünyanın hallerini anlatacak değilim. Ama sorarsanız bana, dünyanın en çok yalın halini severim.
Dünya, dünyanın kaç bucak olduğunu gösterenlerle, dünyanın kaç bucak olduğunu görenlerle doludur. Birinin yolunu çevirip, a canım benim, dünya kaç bucaktır, diye sorsanız, bir an için dünyasını şaşırır; size hayalet demese bile, deli gözüyle bakar.
“Sanat dünyası”nın “Sanat Dünyamız” mecmuasıyla bir ilgisi yoktur; doğrusu haberi de yoktur. Bu “dünya” meselesi kitapları ve dergileri de baştan çıkarmıştır. Sufinin Dünyası, Nasreddin Hoca’nın Dünyası, Kültür Dünyası, Su Dünyası ve diğer dünyalar…
Emin olun, “siyaset dünyası”ndaki kirlenmede çevreci siyasetçilerimizin de parmağı bulunmaktadır.
Bir de,dünyanın merkezinin İngiltere’nin bilmem neresi olduğundan hareketle, Nasreddin Hoca’nın eşeğini “batı dünyası”na bağlayanlar var ki, bunlara, “doğu dünyası” bir araya gelip Sivrihisar’ı biraz daha sivrilterek zarflı pullu gönderse az gelir.
Unutmayın; Türkiye “İslam Dünyası” içerisinde “Hıristiyan Dünyası”na en yakın olan ülkedir.
Sözü uzatmayalım, hamdolsun, Mehmet Aycı’ya, dünyasını değiştirmeden önce dünyalara dair bir yazı yazmak nasip olmuştur.
