Soruşturma adı: Üryan Soruşturma
Soru: Söz’de Yunus, Siz’de Yunus… Söz’ün varlığa tercüman oluşunda Yunus ve bu tercümanlığın sizde bulduğu karşılıkta Yunus…”
Cevaplayan: Yazar Zeynep Sati Yalçın
Yunus Emre; bugüne kadar belki de hakkında en çok araştırma yapılan, hakkında en çok yazılan, en çok okunan, hemen her kesim insan tarafından tanınan yegâne şairdir dersek abartmış olmayız sanırım. Âdem’den bu yana yeryüzüne savrulmuş insanın özünü, arayışlarını, tekâmülünü, İslam’ın güzellik ve evrensellik dairesi içinde şiirleriyle temsil eder. Yunus Emre’den bir şiir okuyup da onu sevememek olsa olsa bir nasipsizliktir. Diline aşinayız her şeyden önce, berrak bir Türkçeyle yüzyıllar ötesinden hâlâ bize sesleniyor, bizi anlatıyor…
Hayatı hakkında söylenen birbirinden farklı rivayetlerin dışında, yalnız şiirleriyle ve şiirlerinin çağıltısıyla bile gönlümüzdeki dosttur. Şiirlerini okuduktan sonra; bir okulda okumuş, okumamış, medresede eğitim almış veya tekkede nefes verilmiş, kadılık, marangozluk veya çiftçilik etmiş gibi bilgilerin pek öneminin kalmadığı deruni yakınlığı gönlümüzde çoktan kurmuştur bile. Ne ulaşılmaz göksel bir uzaklıkta durur ne de yerdeki saraylardadır, Hakkın nazargâhı olduğu için kutsal sayılan gönüllerdedir yeri. Bizle olan, bizle aynı hizada yürüyen, bizle konuşan, konuştuğu gönlümüze nakış nakış dokunan bir güzel derviştir o. Düşman olarak yalnızca kini kabul eder, her daim sevgiye ve hoşgörüye çağırır.
Anadolu’da ve Türkçenin konuşulduğu her yerde, on üçüncü yüzyıldan bugüne dek her çağda her eğitim düzeyinden insanı etkilemiştir sevgi ve hoşgörü çağrısı. Sadece halkı Müslüman olan ülkelerdeki Müslümanları değil; her dinden, her ırktan, her meşrepten, her yaştan, her konumdaki insanın gönlüne taht kurmuştur. Çünkü şekille değil özle irtibat kurmuş, insandaki özü aramış, öze çağırmıştır. Şiirlerini okurken dilimizden gönlümüze doğru mısra mısra bir sevgi yağmuru yağar, içimizde dua etme isteği oluşur. Kâinattaki her şeyle bir ve bütün olmanın anlamı duyumsarız. Yunus’un derdi dünyalık bir kazanç veya ekâbire yaranmak değildir, var olan her nesnede tecelli ettiğine inandığı Çalap’a sevgisini sadelik içinde göstermek ve yalnız O’na davet etmektir. Düşünüşü ve hissedişiyle, ibadeti ve duruşuyla, sevgisi ve hoşgörüsüyle dört kitabın inananlarını, yetmiş iki milletin her birini, insanlık onuru içinde kıymetlendirmiştir.
Yunus Emre deyince, çocukluğumdan ve ilk gençliğimden süzülüp gelen ferah bir rüzgâr eser içimde. Yalnız kaldığım, yalnız yürüdüğüm, zorunlu yalnızlığa tahammül etmek zorunda kaldığım zamanlarda hasbihal ettiğim ilk gençliğimin yoldaşlarından biriydi Yunus Emre. Muhtemelen büyüklerimin dilinde terennüm edilen Yunus ilahilerinin yaydığı güzel enerjiden kaynaklanıyordur. Farkında olmadan saçılan tohumlar gibidir bu ilahiler, beklenmeyen ama ihtiyaç olduğu zamanlarda birdenbire çiçek açar. Sık sık okuma ihtiyacı duyduğum şu şiiri, üzüldüğüm karanlık anlarıma aydınlık saçan bir mumdur, ötekileştirildiğimde kızdığım insanlara karşı yumuşatıp yenileyen taze bir rüzgârdır.
“Her kim bize yanı yanar Hak dileğin versin ana
Urmaklığa kastedenin düşem öpem ayağını
Kim bize taş atar ise güller nisâr olsun ona
Çırağıma kasdedenin Hak yandırsın çırağını
Miskin gönlün aşk elinden iki büküldü vücudu
Tövbe kapısından sundum ona iman dayağını
Gel imdi miskin Yunus hevaseti elden bırak
Çalabım rûzi eyle bize kanaat bucağını.”
Mısralarındaki içtenlik, yaratılanı sevmenin ve gerçek anlamda hoşgörünün ne olduğunu yeniden hatırlatır bize. Hoşgörü; kendisine uymayana zoraki katlanmak değildir; başkalarının tüm aykırılığına rağmen düşünce ve davranışlarına razı olmak, hoş karşılamaktır şeklinde açıklanır sözlüklerde. Yunus, kendini yok sayanlara dahi içten dualar etmiş, taş atanlara güller yağdırılmasını dilemiştir. Dualarının samimiyeti ve bereketi, öğretisinin ve çağrısının daim olmasıyla somutlaşmış, sesi ve sözü gönüllerde çoğalmıştır.
Yunus’taki sevgi ve hoşgörü, öyle sadece yakınlarımızı veya bizim gibi düşünen ve bizim gibi inanan insanları kapsamaz; dört kitabın inananlarını, yetmiş iki milleti, kurdu, kuşu, dalı, yaprağı, her türlü nesneyi, yani bütün yaratılmışı kapsar. “Yaratandan ötürü”dür bu sevgi, kâinattaki her şey, Allah’ın dileği ve O’ndan bir parçadır, sırf bu yüzden bile hoş görülmeyi, sevilmeyi hak eder. Yunus da bu yüzden insanı sevgiye hoşgörüye çağırır, en değersiz sanılan insanda dahi o niteliklerin farkına varılmasını ister. Yüzeyde değil, derinde olanı arama ve ona varma davasıdır Yunus’un davası, “sevgi için”dir. Bizi yaratan birse, toprağımıza üflenen nefes birse, kötü yoktur, kaybettiğimiz veya üstünü örttüğümüz bir şey vardır, sılamız gibi onu hatırlayalım, unutanlara yeniden hatırlatalım, onu arayalım ister. Berrak sesiyle dupduru gönlüyle her çağırana tekrar tekrar gelir, hep taze hep günceldir sözü. Bunca samimiyetin, taş atana güller nisâr etmenin, çerağına kastedenlere aydınlık dileyen engin bir gönlün duasının karşılığıdır ki, çağlar ötesinden sesini ve çağrısını duyurmaya devam etmektedir.
Söyledikleri eskimeden, yine sorulara cevap, yaralara merhem, öfke ateşine su, kibre toprak, kötülere dua, farklılıklara hoşgörü, savaşanlara sevgi sunmaya devam etmektedir. Edebiyatının kucaklayıcı dilini onun şiirlerinde bizzat yaşarız, sırf bu yanı bile ayrımcılıkların, ötekileştirmenin, farklılıklara tahammülün kalmadığı, dinmez bir öfkenin yaşandığı günümüzde yeniden gündeme gelmesini, yeniden Yunus Emre okumaları yapmamızı, çıkarımlarımızı hayata aksettirmemizi zaruri kılmaktadır.